Kitap kulübümüz dev gibi bir
kadrodan oluşuyor, o kadar birbirimize iyi geliyoruz ki, ayda bir toplanmak
yetmeyince, araya Atölyeler sıkıştırmaya karar vermiştik. Atölyeler de amaç
kadınsal gelişim üzerine odaklanmaktı. Kurtlarla Koşan Kadınlar ile başladı
yolculuk, her ay bir masal dinledik Sıla’dan, masalı tartıştık, kendi eril ve
dişi yolculuklarımızda keşfe çıktık. Film izledik, dergi tartıştık, Nobel
ödüllü yazarları konuştuk, ama en sonunda uzun bir yol olacak Ursula
kitaplarında karar kıldık. Ursula K. L. Guin, bizi “Yerdeniz” serisi ile büyülü
bir yolcuğa çıkardı. Her kitabında yeni dünyalar keşfettik, önce Ursula’nın
hayalindeki dünyayı sonra içimizdeki dünyayı. En son Ursula kitabımız
“Bağışlanmanın Dört Yolu”’nda biz Ursula’yı anlayamıyor muyuz, diyerek bakış
açımıza yeni bir yöne verecek bir kitap önerildi, Görme Biçimleri.
Görme Biçimleri, John Berger
tarafından yazılan kitap aslında BBC televizyonu için hazırlanmış bir dizi
belgeselin kitaplaştırılmasıdır. 1972 yılında yayınlanan kitapta insanların ne
gördükleri ve resimlerin bize ne gösterdikleri üzerine odaklanmıştır. Her
bölümde farklı bir konu üzerinden resimler ve resimler ile anlatılmak
istenenler irdelenmiş. İlk bölümde resmin tarihsel yolculuğuna değinilmiştir. O
yıllarda kamera ve fotoğraf makinası ile resimdeki değişimin hayatımıza
kattıkları ya da katmadıkları üzerine de yorumlanmıştır.
Görsellik ve kadınlar: Tabii ki bu konunun bu kitapta yer almaması
imkansızdı. Avrupa Ortaçağ resimlerinden başlayarak 1970’li yılların kadın üzerinden
vermeye çalıştıkları ne yazık ki günümüze kadar hiç değişmemiş. Görülen kadın,
ister resimde bir başka erkeğin sevgilisi olsun, isterseniz ibadet yapan bir
kadın olsun, gözlerinin hep resimden dışarıya resmi izleyene bakması en güzel
tespitlerden biriydi. Kadının, mutlaka erkek tarafından arzu edilir bir nesne
olarak var olması sanırım günümüzde de hala değişemeyen kural oldu. Erkeğin ise
o kadına olan tek bakış açısı sahiplenme, bir eşya ya da bir nesne gibi, “o da
benim ve beni istiyor”. Bölümdeki ilginç noktalardan biri de, senato ya da
önemli kurul odalarında yer alan büyük yağlı boyalar üstüneydi. Bir kişi bu
toplantılarda kaybeden olsa bile, o yağlı boyalardaki kadın figürleri sayesinde
kendisini aşağılık görmeyerek, hala istenilen ve arzu edilen erkek hissini
vermesi üzerine orada olması harika tespit!…
Resim ve nesneler: İnsanların yağlı boya resimlerde aslında sahip
oldukları nesneleri, yani zenginliklerini sergilemektedirler. Aynı zamanda
sömürülen ve sömürenlere ait resimlerde de bir nevi sahiplenme vardır. Köle ve
sahip imgeleri oldukça net verilmiştir.
Görme biçimlerinin en etkin
olduğu nokta ise reklamlardır. Reklamlar da hep bizlere daha iyi, daha mutlu,
daha güzel, daha zengin görünme üzerine odaklanılmaktadır. Reklamdaki şeye
sahip olursanız çok daha iyi bir insan olacaksınız. Tüketim fikri sanırım bu
kadar güzel empoze edilemezdi.
Kadınlar üzerine yazılmış bölüm
sanırım günümüz selfieleri ve sosyal medya çekimleri için tekrar yazılabilir.
Hatta her bölüm sosyal medya için mutlaka tekrar yazılmalı.
Kitaptan anladığımız şu oldu
aslında, istediğimiz kadar geliştiğimizi söyleyelim, değişen bir şey yok.
Amaçlar aynı, verilmek istenenler aynı, ne kadın açısından, ne nesneler
açısından ne reklamlar açısından değişen bir şey olmaması aslında. Yıllarca
bize verilen kodlar genlerimize işlemiş sanırım. Kitabın her yeri çizik çizik.
Çok fazla altını çizdiğimiz yer var o nedenle size tek bir alıntı verelim.
Kitabın giriş cümlesi:
“Görme konuşmadan çok önce gelmiştir. Çocuk
konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.”