28 Şubat 2014 Cuma

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Kitap Adı        : Düğümlere Üfleyen Kadınlar
Yazar              : Ece Temelkuran
Yayın Evi       : Everest Yayınları
Yayın Tarihi   : 2013              
Sayfa Sayısı   : 471
Tanıtım Bülteninden :
"Çünkü bir erkek bir kadının nefesi kadar"
Bir kadının kalbini fena kırmış bir adam...
O adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadın... Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğun romanı. Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, Ortadoğuda geçiyor. Saraylar devrilip, meydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. Her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden?
"Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgârına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız."

Bizim Yorumlarımız ve Kitaptan alıntılar  :
“Azizim, bak ben nereden baksan gazeteciyim. gözünü seveyim önce hikayenin sonunu söyle, sonra ayrıntıları anlatırsın." E.T
Ece Temelkuran’ın gazetecilik refleksi diye tanımladığı bu kitap kurgusu her bölümde ( sonuç- giriş- gelişme- sonuç )  başlangıçta okumayı bayağı yorucu kılıyor.Yazarın tabiriyle hikaye "uçları kavuşmayan bir çember şeklinde" .Ancak hikaye içine girip yolculuğa kendinizi kaptırıyorsunuz ve hikaye akıp gidiyor.
Uzun betimlemeler hikayeyi yormaktan ziyade derinleşiyor . Bu detaylı anlatım yolculuğu  hikayedeki hayatları çok daha gerçek kılıyor.
Hikaye için de herşey olsun istemiş yazar ; Aşk , macera , güncel politika, tarih, islam , mitoloji , kadınlar ve  ilişkileri.Ortadoğu üzerinden de Türkiye anlatılıyor.
Fonda Ümmü Gülsüm‘ün şarkıları,buram buram yasemin kokusu , Kartaca Liman kentini kuran genç kraliçe Dido , Mısır Devrimi ve Arap Baharı …
Erguvanlar arasında kaderini çizen 4 kadın 4 hikaye…
Ece : Türkiye de yaşadıklarından , yeni düzenden kaçarak Arap Baharını araştırmak üzere Tunusa gelmiş gazeteci Türk kadın.
Amira : Kalçalı ,ufak tefek,şen şakrak,tatlı,kadınsı,hanımhanımcık ama cilveli  Tunuslu kadın.
Maryam : Efeli ,hafif alacakaranlık,esrarlı ,erkeksi,Kahire Amerikan Üniversitesi tarih bölümünde okumuş Mısırlı kadın.
Madam Lilla :60’ların sonunda duran,70’lerin sonunda olması gereken türden,güzelliği onu bıraksa da , güzellik jestleri gövdesini terk etmeyen Tunuslu eski casus kadın.
Bu 3 kadın Madam Lilla pesinde bilinmez bir yolculuğa çıkar , ortak noktaları ise kaderlerini çizerken yaşadıkları zorluklardı;
 “Kaçıyoruz. Saatte 140 kilometre hızla Tunus’un güneyine doğru giden beyaz bir arabanın arka koltuğunda, ortadayım. Solumda sarı peruğu başından kaymış, taş kesmiş esmer bir kadın, öteki tarafımda bacağını durmadan sektiren, kel başını beyaz bir baş örtüsüyle saklayan başka bir kadın. Arabayı sol gözü olmayan ihtiyar bir adam sürüyor. Ön koltuktaki beyaz saçlı, eflatun ipekler giymiş yaşlı kadın ise son derece rahat, pencereyi açıp yüzünü rüzgara veriyor…”
“Yola bunun için çıkılmamıştı belki ama yolun vardıgı bahçe burasıydı.Nihayet , yola çıkmaya karar verir insan , nereye varacagına degil. Bir yol hikayesi yazmaya karar verdiğinizde de sonunu muhakkak yol yazar.”
  Kitaba adını veren ve kitapta da geçen Felak Suresi, 4. ayet der ki:
 “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyen kadınların kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”
 “Hanımlar, bu yolculukta öyle hadiseler cereyan edecek ki sersemleyeceksiniz. Sersemlemek iyidir. Zihniniz bulanır, kalbiniz böylece berraklaşır. Yapmanız lazım gelenler ortadan kalkınca, olmanız lazım gelen kadınlar olacaksınız. Etrafınıza bakın. Göreceksiniz ki hayat bizim nefesimizde… Başka hiçbir yerde, hiçbir şeyde değil. Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz. Hayat nefesinizin yettiği kadar.. Kadınlar erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir.. Neffâsaâti fi’l-u’gad.. sure ‘düğümlere üfleyen kadınların şerrinden sakının’ diye buyurur. Büyücü kadınların şerrinden sakının… Allah biliyor yapabileceklerimizi. İyiyi de köyüyü de. Ama biz unuttuk sadece..”
"insan bir kez bir sınır geçince artık hangi sınırları geçeceğini hiç kestiremiyor.Kaybolduğunuz çöl, sizi bulanla aynı olmuyor..."
“bırakmak gerek, geride olan her şeyi orada bırakmak gerek.. hayat, şimdi, burada”
“olmuş olan her şey, olmamış olan her şeye yer açmak için unutulacak.”
"göreceksiniz ki hayat bizim nefesimizde"
“İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla.”
“Oysa ben hikayesini ilk kez anlatırken dikkate alınmayan insanların aniden ölebileceğinden korkarım.”
“Eskilerden birinin sizi görüp isminizi çıkarmak için kekelemesini izlemektense, büsbütün saklanmak istersiniz. ‘Bir zamanlar’ demesin diye, ‘Bizim için çok önemliydiniz.’ Birkaç dost, sırf üstlerine düşen görevi icra etmenin sıkıntısıyla ‘Talihsizlik!’ der, ‘keşke şöyle yapmasaydınız’, ‘keşke şöyle olsaydı.’ Değiştiremeyeceğin, dönüp geri düzeltemeyeceğin küçücük şeylerden söz ederler. ‘Adaletsizlik bu’ demek istersin… Öyledir zaten.”
“Hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. İçinde aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir alemdir bu. Erkekler biteviye o alemi hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesiyle kurarlar o alemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir.”
“Evlilik, tatlı hanımefendi, porselen takımların desenlerini adamın yüzünden daha çok gördüğün bir münasebettir. Benim ise, şükür ki, her zaman porselen takımlardan daha heyecanlı şeyler oldu hayatımda. Çin porselenlerinden daha desenli adamlar!”
“Günün birinde bir erkek kalbinin çölünde bir serap gördüm. Serap yağmur duasına dönüştü zamanla, dua deryaya. Böylece doldurdum kumu balıklarla. Seraptan da duadan da yorulduğum zamanlarda adam döndü bir deniz-mezarlığa. Balıklar çırpınmadan bir anda öldü. Ve gördüm ki ben, yine aynı adamda yeniden icat edebiliyorum suyu, yeniden serap, yeniden derya ve yine dolduruyorum balıklarla bir adamın çölünü. Bütün aşklar budur. Aşk, kadınlar yorulunca biter. Kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder. Ne ki ben bütün kadınlar gibi değilim. Ben çok küçükten beri sadece kendi ayakkabılarımın üzerindeydim.”
“Kesinkes yalan, insanın kendi kendini sevme meselesi, kim uydurduysa. İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi”
“Öpüldüğü zaman gövde bir bütün oluyor. Öpen gidince parçalara bölünüyor. Ayak oluyor işte, el oluyor, karın oluyor.”
“Bilakis, ömür çok uzun. Hiç de öyle göz açıp kapayıncaya kadar değil. Fakat tek bir şartı var. Kaderini, gönlünü ferah tutarak seveceksin. Ancak sahiplenilmemiş hayatlar kısadır. Yaşamayı istediğin bir ömürde hep yeterince vakit vardır. Yanlış hikaye yoktur. Siz, kaderiniz ne zahmetli olursa olsun hariçte kalmamaya bakın. Ömür o vakit kısalır işte.”
" İşte o sahneyi düşündükçe kendime ağlayasım geliyor.Ömrümün tamamına. Apartmanın merdivenlerini yıkıyor kapıcı...Bize dedi ki ...Çocuğuz herhalde sekiz yaşındayım..."Haydi siz de yardım edin" Benim üzerimde de ...Misafirliğe mi gidecektik neydi, beyaz bir elbise. Bir coşkuyla yapışmışım süpürgeye, haldır haldır yerleri süpürüyorum.Su sıçrıyor üzerime farkında değilim.Çılgın gibi temizliyorum.Sanıyorum ki, diğer çocuklar da, kapıcı da benimle birlikte. Bakmıyorum bile. Sonra bitti galiba her şey, nefes nefese durdum. Kan ter içindeyim ve üstüm de berbat. Bir baktım çocuklar oyun oynuyor , kapıcı sigarasını tüttürüyor.Sonrası da öyle .Hep öyle..."
''sendeki sende kalacak. kimse ile ilgili değildi, kimse ile ilgili olmayacak. aşk onunla ilgili değildi, olmayacak. yerine başkası gelecek, aşk hep sende olacak. gelecek olana yer aç.''
“Gördüm sevenleri… Başlarına gelecekleri görmeyeceklerini gördüm…/Aşık oluşlarını gördüm…/Anlamadım…/Anlayamadım…/Sonra sen çıkageldin…/Sonra sen..”
 “…bir tanrıçanın altı temel özelliğini aklınızda tutmalısınız. Bir: Asla yapmadığınız bir şey için özür dilemeyin. İki: Kendinizi gereğinden fazla açıklamaya çalışmayın. Üç: Asla başarılarınızı hafife almayın. Dört: Hiçbir zaman lafa ‘Yalnış düşünüyor olabilirim ama…’ diye başlamayın. Beş: İstemediğiniz sorulara asla cevap vermeyin. Altı: Hayır demekten kaçınmayın. Yedinci kuralı koymak ise her tanrıçanın hakkıdır..”
Sizin yedinci kuralınız ne ? Hiç düşündünüz mü …

Kulübümüzün blogger'larına ait yorumlar