10 Nisan 2016 Pazar

Büyümek - 6 Dakika


Filiz’ce:

Küçükken ne kadar büyüdüğüme  bakardım her yıl, ne kadarda değiştim bak, diye kendimle gururlanır, keyiflenirdim.

Ne kadar önemliydi büyümek, büyüyüp bisiklete binmek, ağaca tırmanmak,  okula gitmek, okumayı ve yazmayı öğrenmek.

18 olunca büyümüş olacaktım ve  hayallerimin peşine düşecektim. Hayallerim hep büyüyünce yapacaklarımdı.

Kardeşim doğduğunda çok sevindim çünkü büyüdüm,  anne olunca daha bir çok sevindim, çünkü daha çok büyüdüm.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, büyümek değilmiş meğer beni heyecanlandıran, kurduğum hayallermiş.

Ama bilmiyordum ki, büyümek düşünce kalkmayı bilmekmiş  yardım almadan, yaralarını tek başına sarabilmekmiş, bazen sessizce ağlamakmış, incinmekmiş, isyan edememekmiş, seçtiğin yollarda,  bazen yönünü bulamamakmış ve kendini unutmakmış büyümek.

Eskiden nefret ettiğim, şimdilerde ise duymayı en sevdiğim cümleler : kızım içine atlet giy, hava soğuk üşütürsün, yada geç kalma bak yarın, erken kalkacaksın, ve farkında olmayı en sevdiğim ise; annemle babamın  gözünde hiç büyümediğim.

Büyümeyi çok istedim evet,  çünkü büyürken hayallerim büyüktü, büyüdükçe küçüldüler,  hayallerim küçüldükçe,  ben büyüdüm. 

Kendime söz veriyorum, büyümeyeceğim artık, içimdeki beni yeniden hatırlamaya başladım çünkü ve hayal kurmayı yeniden öğrendim !!

Pınar’ca:

Bıraksan gidersin.Patinajların, debelenmelerin, devrilmelerin elbet olur da, gidersin. Doğa ana da elverir yürür gidersin. Büyüme eğrinde maaile yürüdüğünüz zamanlar gibi, el yordamı, güç birliği ile gidersin.Zamanın kuyruğunda sana mı yer yok. Kuyruk gider sen gidersin.

Ah!,iş gitmekte değil, iş tutunmakta. Zamanın ruhuna tutunmakta. Onu tutmakta iş. Nefesini, duyduklarını,gördüklerini tutup, biriktirmekte iş. Gözlerini dört, yüreğini kocaman açıp, güneşin adını, ağaçların nefesini, insanın sıcağını biriktirmekte  iş. Hayatı içine çekip tutmakta, doymakta iş. Kendini, kendine katarak büyümekte iş. Sığdırdıkça esnemekte, çoştukça akmakta, gerekirse bentlerden taşıp, bu yaşama işini, büyümekte iş.


Deniz’ce:

Büyümek içinde büyü kelimesini de barındırıyorsa sihirli bir durum olsa gerek..Bir varoluştan yok-oluşa doğru geçen bu süreçte, çıraklıktan ustalığa doğru yol almak korkutucu olduğu kadar insana haz veren bir durum. 

Belki büyümüş olsaydım eğer daha büyük laflar edip aklımın süzgecini serbest bırakabilirdim. Tam da bunun tersi olarak aslında -büyümek o ise eğer- aklımın süzgecinden geçirmeden konuşamıyorum belki de…

Yine diyalektik kavramlarda kaybolmak. Hep bir o ve bir de bu var amalar…

Belki de bunu büyümek sanıp yol aldım, asıl büyümek belki de yolculuktan öğrendiklerim, ikilemlerimi birbirleri içinde eriterek ilerlemek.

İlerlemek hep ileri doğru mudur?

Bahar’ca:

Keramet büyümekte değil sanırım... Zaman sadece sebzeleri olgunlaştırır demiş ya düşünür, ben de değişen ne o zaman, onu anlamak istiyorum... İçimdeki çocukla iletişimi kopardım bir süre, dans etmeyi unuttum ve taklalar atmayı doğada... Sonra da çok sıkıcı buldum kendimi... Büyümek bu olmasa gerek... Aklı da büyümüş derler ya, aslında aklı değil gönlü büyütmek gerek...

Gözden düşmüş artık yetişkin olmalar, ya da çok geç kalmışım ben o trene... Bir baktım ki büyüdüğümde, yalnız kalmışım. Tekrar küçülmek olası mı?

Büyümek dediğin ne o zaman? Bir çocuğa yürekten sarılabilmek ve hiç tanımadığın bir çocuğun sana sarılması delicesine sevinmesi seninle... Zamanı unutabilmek birlikte sohbetin dibine vurarak bir nene ile... Yaşın anlamını yitirmesi büyümek, günlük telaşların mevsiminden geçip hayatla dans etmeyi hatırlamak, tıpkı çocukken olduğu gibi... Sevdaları, tutkuları hayatın içine katabilmek, yemeğin tuzunu yaşarken hayata katabilmektir büyümek...
ve bir sevdadır yaşarken büyümek...

Selda’ca:

“Büyü” içerdiği için olsa gerek, bu kadar çetrefilli, zorlu, karmaşık ve gizemli bir süreç. Anne ve babanın saksısından yolunup, doğanın acımasız rüzgârına açıvermek bağrını. Korunmasız, çırılçıplak kalıvermek. Aynada kendini ilk kez görüyormuşçasına şaşırmak. Şaşırdığına alışmak, düşe kalka yol alırken aklın ve mantığın tutamaklarına yapışıp gerekli donanımı edinmeye çabalamak. Çabaladıkça çuvallamak. Çuvalladıkça yolu, yönü, güzergâhı değiştirmek. Olmayanı oldurmaya çalışmak.

Sen gitmezsen üstüne, karga tulumba üstüne gelen şeydir büyümek. Olan kadarla yetinip, olmayanı kadere bağlamak.

Büyümemek, hep küçük kalmak mıdır? Ya da büyümek durdurulabilir mi? Yaş almak, yaşlanmak, gelişip serpilmek midir büyümek? Yatay olabilir mi mesela? 

Tek bildiğim ve nereden öğrendiğimi anımsamadığım şeydir; “kızlar, ancak babaları öldüğünde büyürler.”

Gülnur’ca:

Kızım ilk regl olduğunda günlerce ağladı. "Büyüyorsun anneciğim" demiştim ona, "sağlıklı bir şekilde büyüyorsun.". "Büyümek istemiyorum." diyordu, çocuk kalmak istediğini söylüyordu. "Şimdi ben büyükler gibi mi davranmak zorundayım? Dayımla güreş yapamayacak mıyım?" diye sordu ağlarken :). "Tabii ki yapacaksın", dedim, " ve içinden nasıl geliyorsa öyle davranacaksın..."  

Büyük olma fikri onu korkutmuştu onu. Peki ama büyükler gibi davranmak ne demekti, büyük olunca ne oluyordu insan? Bunu o an, belki o heyecanla hiç düşünmemiştim, ama şimdi sorguluyorum, büyük olmak ne demekti?? Sanırım buna cevap vermek çok zor, sadece yaşıyoruz. Belki de zaman nehrinin acımasız akışında sürekli öğrenmek hata yapmak, dersler almak, belki dersimizi alamayıp, "hizaya çekilmek", ama yaşamak... Tek bildiğim şey, tıpkı akan nehrin suları gibi zamanın da asla bir an önceki ile aynı olmadığı, her ab büyütüyor bizi, öğretiyor, güzelleştiriyor ve bazen çirkinleştiriyor. Ama her an beni daha çok ben yapıyor, sonu olmayan bir süreç bu. Nihayetinde baktığımda, ben büyüyor olmaktan mutluyum, iyisiyle ve kötüsüyle hayatın içinde olmaktan mutluyum. Ve zamanın aktığı sürece de büyümeye devam edeceğim.


Emine’ce:

Bir an önce büyümeliyim, gerçekleştirilecek hayallerim var benim. Bu köyle sınırlı kalamam, şu mezarlığın uzun selvisi benim dünyamın sonu olamaz. Oysa kendimi hatırladığım ilk anılarımda ne kadar mutluydum. Dünyanın tanıdığım insanlardan ibaret olduğunu düşünürdüm. Gökyüzü, o derin mavilik, o güzel sonsuzluk bizim evlerimizin üzerinde bitiyordu. Adımlarım kadar büyüktü gidebileceğim yerler. Büyümek sadece annem gibi çocuk doğurmak demekti, babam gibi bir koca bulmak, evi temizlemek, çamaşır yıkamak demekti. Gün geçtikçe hayallerim değişti. Farklı hayatlar vardı, kadınların insan olduğu, kendi başlarına dışarı çıkabildikleri, özgürce gülebildikleri, gezebildikleri, kendi gibi insanlarla bir yerlerde oturup konuşabildikleri.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: