10 Nisan 2016 Pazar

Yerdeniz Büyücüsü ~ 6 Nisan 2016

Kitap kulübü kuralım mı biz de diye başlayan günlerden bu günlere geldik. Hangi günler mi? Kendini geliştirmek için, büyümek, öğrenmek ve sevgimizi daha da büyütmek için yapabileceğimiz, daha da yapabileceğimiz ne olur diye düşünen kadınlar haline geldik.

Ursula K. Le Guin zaten okuduğumuz bir yazardı. Daha önceden kendisiyle tanışan grupta gurularımız elbette vardı, hatta Deniz’imizin instagram ismi de Atuan’dır, o kadar diyelim sizlere. Bizde adet önce yazar belirlenir sonra kitabı. Ursula yazar olarak seçildiğinde hangi kitap diye konuşulurken, Yerdeniz serisinin altı kitap olarak bir ayda okunup tartışılmasının zor olduğuna karar verilerek, Karanlığın Sol Eli okunmuştu, cinsiyetsiz bir yaşam ve Ursula ile tanışmıştık.

Yetti mi, elbette hayır, yetmemiş olmalı ki Sıla dedi ki ben bu grupla Yerdeniz serisini okumak istiyorum. İyi ki de demiş. Bizler her ay farklı bir yazar için toplanırken, geçmiş yıllarda yetmemiş ayda bir de atölye adında farklı tatlar denemeye karar vermiştik. Yerdeniz serisini de bu atölyelerin yeni konusu olarak belirledik. Ursula’cı arkadaşlarımız Yerdeniz Büyücüsü ile başlayan seriyi daha iyi anlamamız için Kadınlar, Rüyalar ve Ejderahlar’ı da birlikte okumamızın daha iyi olacaklarını beyan edince, bu ayki atölyede iki kitabın üzerine odaklandık.

Ursula, deniz tanrıçalarından birinin adıdır, deniz dışındaki canlıları ahtapot kolları ile yakalayarak denizin derinliklerini çeker. Ursula da kendi adının hakkını vererek, Yerdeniz Büyücüsü’nde bizi ruhumuzdan yakalayarak, benliğimizin derinliklerine çekiyor. Kadim bilgiyi bizimle paylaşırken, kendi içsel yolculuğumuzda bize eşlik ediyor. 

Kitapta Ged’in büyücülük yeteneklerini geliştirmek ve büyücülüğü öğrenmek için yaptığı yolculuk anlatılmaktadır. Bir çok arketipin yer aldığı kitapta Ged, büyücülük yolculuğu boyunca gölgeleri ile benliğini bulmaya çalışmıştır. Gölge, bir kişinin reddettiği tüm tarafları olarak algılanmalıdır, aydınlık da olabilir karanlık da. Aydınlık taraflarına altın gölge demek kavram karmaşasını belki de ortadan kaldırabilir. Gölgesinden kaçan Ged, sonunda karanlık yanlarını kabul etmek için gölgesini kovalayan olarak kitapta dönüşümünü tamamlamaktadır. 

Kitapta herkesin kendi ile özdeşleştirdiği, ona özel gelen yerler vardı ama isim ile ilgili olan belirtimler hepimizi etkilemişti. Öyküde her şeyin, doğada var olan her şeyin kendine özel bir ismi vardı. Bir insan bu ismi bilmediğinde ise o şeye, bu bir balık da olabilir, bir deniz de, bir insan da hükmedemez, onu tam olarak anlayamazdı. Bu nedenle de herkes gerçek adını saklamaktaydı. Ged’in ejderha ile olan sınavında Ged ejderhanın adını bulmaya çalışmış, ama büyücülük okulundaki arkadaşı ise ona adını hediye etmişti. Ged’e güvenmiş ve kendini ona teslim etmişti. Belki de bizim günümüzde etiket olarak aldığımız isimlerimizi Kızılderili kabilelerinde çocukların belli bir yaşa gelinceye kadar verilmeme nedeni de budur. Kişiye uygun, onun ruhunu ve benliğini simgeleyecek bir isim… Günümüzde ne isimler var deyip, koptuğumuz an da sanırım tam bu arada patlak verdi :).

Bir de aramızda hiç fantastik edebiyat okumamış, tepkili olmuş kişiler de vardı. Tanıştık efendim, hepimiz fantastik edebiyatın büyülü güzelliği ile tanıştık. Sorguya çektik kulübümüzdeki Ursula’cıları, Tolkien’den farklı olan neydi gibisinden? Cevap çok netti, Ursula’da karakterler erkek de olsa erkek hakimiyetinden ziyade insan işlenmişti. 

Kitabın adı Yerdeniz Büyücüsü ise büyüleri konuşmamak olmazdı. Özetini yazalım “Söz büyüdür, büyü söz!”. Büyümek de bir büyüydü. Ve hemen dedik ki “6 dakika”mız gelmiş. 6 dakikacılar buradan o zaman. 



Sonuç olarak, kadim bilgi ve içsel yolculuk severler, siz de başlayın Yerdeniz Büyücüsü ile. Atuan Mezarları’nda görüşmek üzere…

Yerdeniz Büyücüsü’nden Altı Çizilenler:


Sayfa 13. Bir kadın büyüsü kadar zayıf. Bit kadın büyüsü kadar habis.

Sayfa 16. Fakat güç, sadece ihtiyacı olduğunda ortaya çıkmaz: Bilgi de olması gerekir.

Sayfa 23. “Ama daha hiçbir şey öğrenmedim !”
   “Çünkü benim ne öğrettiğimi henüz keşfedemedin.”

Sayfa 24. Duyabilmek için susmak gerekir.

Sayfa 29. Bir şey söylemeden veya bir şey yapmadan önce, ödemen gereken bedeli bilmen gerekir!

Sayfa 38. Akıllıya soru gerekmez; aptal ise boşuna sorar.

Sayfa 48. Roke Adası'nı meydana getiren taşlardan biri, insanların üzerinde yaşadıkları kuru topraktan bir parça. O, kendisi. Dünyanın bir parçası. Gözbağı ile onu bir elmas ya da bir çiçek, bir sinek, bir göz ya da bir alev gibi gösterebilirsin..." Usta anlattıkça, taş şekilden şekile giriyordu; sonunda tekrar taş oldu. "Ama bu sadece bir görüntü. Gözbağı, sadece onu gözleyenin duyularını kandırır; insanın onu gördüğünü, duyduğunu veya hissettiğini zannetmesini sağlar. Ama nesneyi değiştiremez. Bu taşı bir elmas yapabilmen için onun gerçek ismini değiştirmen gerekir. Ve bunu da yapmak demek oğlum, bu kadar ufak bir parçasını değiştirsen de, dünyayı değiştirmen demektir. Fakat sonucunun ne gibi bir hayır veya şer getireceğini bilmeden, tek bir şeyi bile, ne bir taşı ne bir kum tanesini dönüştürmemelisin. Dünya bir denge içindedir, Denge'dedir. Bilgiyi izlemeli, gereksinime hizmet etmelidir. Bir mum yakan bir gölge yaratır..."

Sayfa 59. Kendi kendine, bu tür korku ve karanlık dolu anların, kendi cahilliğinin gölgelerinden başka bir şey olmadığını söylüyordu. Ne kadar öğrenirse, o kadar az korkacaktı.

Sayfa 71. Senin içinde doğuştan çok büyük bir güç var ve sen o gücü, denetim altında tutamadığın, sonucunda aydınlık ile karanlığın, ölüm ile yaşamın, iyi ile kötünün dengesinin nasıl etkileneceğini bilmediğin bir büyüde uygulayarak, yanlış yerde kullandın. Ve bunu da nefret ve gurur yüzünden yaptın. Sonucun kötü olduğuna şaşmamak gerek. O, senin kibirinin gölgesi, senin yarattığın bir gölge.

Sayfa 74. Ancak gerçek bir arkadaşın verebileceği bir armağan, ona olan güveninin sarsılmamış, sarsılmaz kanıtını vermiş oldu.

Sayfa 76. "Çocukken, büyücülerin her şeyi yapabileceklerini sanıyordun. Ben de öyle sanırdım, bir zamanlar. Hepimiz öyle sanırdık. Fakat gerçek şu ki, insanın gerçek gücü, büyüyüp bilgisi arttıkça izleyebileceği yol, iyice daralıyor. Ta ki, en sonunda sadece ve sadece mutlaka gerekenden başka yapacak şeyi kalmayıncaya kadar..."

Sayfa 86. Daha sonra, Ged o geceyi düşündüğünde, böyle ruhu kaybolmuş halde yatarken, kimse kendisine dokunmamış olsa, kimse onu şöyle veya böyle geri çağırmamış olsa, ruhunun sonsuza kadar kaybolabileceğini fark etti. Onu geri çağıran sadece, canı yanmış dostunu rahatlatmak için yalayan hayvanın, içgüdüsel dilsiz bilgeliğiydi. Yine de o bilgelikte, Ged kendi gücüne yakın bir şeyler buldu, büyücülük kadar derin olan bir şeyler. O andan itibaren, bilge kişinin, kendisini, konuşabilseler de konuşamasalar da, yaşayan diğer varlıklardan ayırmayan kişi olduğuna inandı. Daha sonraki yıllarda da, hayvanların gözlerinden, kuşların uçuşlarından, ağaçların ağır ve ulu hareketlerinden; konuşamayan bu varlıklardan öğrenebileceği şeyleri öğrenmek için çok çalıştı.

Sayfa 114. Kötü bir yol, insanı iyi bir sona ulaştırabilir.

Sayfa 123. Kötülerin, teslim olmamış ruhları ele geçirmeleri çok zordur.

Sayfa 131. Bir adam varmakta olduğu sonu bilir ama bir daha dönüp dönmeyeceğini, ilk başladığı yere geri dönüp o başlangıcı benliğinde tutup tutamayacağını bilemez. Eğer nehrin akıntısında döne döne sürüklenen bir çomak değilse, o zaman nehrin kendisi olmak zorundadır; kaynadığı noktadan, denize döküldüğü yere varasıya, tüm bir nehir.

Sayfa 167. "Sır diye bir şey yok. Varolan bütün güçler, kaynağında ve sonunda tektir, bence. Yıllar ve uzaklıklar, yıldızlar ve mumlar, su ve rüzgâr ve büyücülük, insanoğlunun elindeki yetenek ve ağacın kökündeki bilgelik: Hepsi bir bütün olarak yükselir. Benim adım, seninki ve güneşin gerçek adı veya bir su kaynağının veya doğmamış bir çocuğunki; bunların hepsi yıldızlar tarafından, yavaş yavaş söylenen, muazzam bir sözcüğün heceleridir. Bundan başka güç yoktur. Başka bir isim de yoktur."

Sayfa 184. Tüm kişiliğinin bilincinde olan, kendisinden başka hiçbir güç tarafından kullanılamayacak veya ele geçirilemeyecek, o yüzden de hayatını hayattan yana yaşayacak, hiçbir zaman yıkım, acı, nefret ve karanlığın hizmetine girmeyecek bir insan. En eski şarkı olan Ea'nın Yaradılışı'nda, "Söz sessizlikte, ışık karanlıkta, yaşam ölürken; bomboş gökyüzünde uçarken parlar atmaca," denir.


1 yorum:

  1. Hastaları biliyordur eminim, bilmeyenlere ufak bir katkım olsun Bülent Somay'ın Ged üzerine yazdığı bu yazı:
    http://www.metiskitap.com/catalog/text/68641

    YanıtlaSil

Yorum: