12 Ağustos 2016 Cuma

Bizim Büyük Çaresizliğimiz ~ 8 Ağustos 2016

Her şey hazırdı, öncelikle kalemim. Kulüpteki kitap konuşulurken not almak kolay sanıyorsanız, sizi bir toplantımıza davet edebiliriz. Hızla, heyecanla ve havada uçuşan fikirlerle harika bir toplantıda o büyüye kapılmadan not almak ne zor şeydir! Buraya her şeyi yazmıyoruz elbette, sansürlediklerimiz, bize kalsın dediklerimiz var. Hatta tehdit konusu bile yapabiliyorum, yazarım bunu da bloğa ;P.

Barış Bıçakçı’dan Bizim Büyük Çaresizliğimiz Ağustos ayı için seçilen kitabımızdı. Aramızda Bıçakçı için “Menü yazsa okurum” diyen bir üyemiz olduğu içindir farklı beklentiler içinde okunmuş kitap. Elbette ikinci defa okuyanlar vardı. Bir de utanmadan (:P) filmini de izlemişler. Kınadık kendilerini, efendim…

Kitapta çok iyi iki dostun aynı kadına aşık olmaları üzerine bir kurgu karşılıyor bizleri, ama o aşk hatta o kadın, Nihal, o kadar kitapta ortaya konmuyor ki odaklandığımız nokta iki erkeğin bu dostluğundaki samimiyet, duygusallık sarmalıyor sizi. Kitap ile ilgili "eş cinsellik var mı aralarında" sorusu birçok okuyucunun ya da eleştirmenin aklından geçebilir belki. Hatta kitapta bile Ender aralarındaki bağa ilişkin bu noktaya değiniyor, kendince gülümsüyor bu yaftalara.  Biz ise eş cinsellik yerine büyük bir dostluk, samimiyet ve koşulsuz bir sevgi bulduk. Belki de bu duygu yoğunluğu cinsellik ve cinsiyet ile ilgili soruları ortadan kaldırıyordu.

Ankara’da geçiyor kitabımız. Ankara o kadar güzel betimleniyor ki, o sokaklara ya da caddelere sizin de gidesiniz geliveriyor. İki orta yaşlı ama çocukluklarından itibaren birbirleri ile dost olmuş biri göbekli biri kel iki erkek, arkadaşlarının kardeşleri Nihal’i evlerine alıyorlar. Nihal de Çetin gibi ailesini trafik kazasında kaybediyor. Kurguda her iki kişinin de ailesini bir yere göndermek yerine trafik kazasında kaybetmeleri dikkatli bir üyemizin "yazar neden böyle yapmış" diye sorgulamasına da neden oluyor. Çetin’in ailesini kaybedince, Ender’e sarılması aralarındaki bağı güçlendirici etki. Nihal ise bu ikili arasındaki bağın güçlülüğünü göstermek için aralarına konulmuş bir kadın. Aynı kadına aşık olsalar da aralarındaki dostluğun yıkılmaması ise bambaşka bir boyut. Aslında her ikisi de hep biliyor Nihal’in onlardan birini tercih etmeyeceğini. O kadar bağlılar ve güven dolular ki birbirlerine rakı masasında hislerini birbirlerine söyleyebiliyorlar; yargılamadan, eleştirmeden, sakince. Kavgalarından sonra gülümseyip birbirlerine konuşabiliyorlar. Diğerinin fasulye temizlemesi bile güzel geliyor arkadaşına. Sizin fasulye temizleyişinizi beğenen oldu mu hiç, kaçımıza nasip olur böylesine dostluklar? Buraya tekrar geleceğim…

Çetin ve Ender’in ayrı şehirlerdelerken hayatlarında sevgilileri olabiliyor. Birininki hatta yasak aşk. Asla birbirlerinin ilişkilerini onaylamıyor ikili. Burası belki biraz sorgulatabilir size, arada eşcinsellik var mı, neden sevgiliyi kabullenmeyiş, diye. Ancak kitabı okurken ne bu yasak aşk üzerinde sorgulamalar yapılıyor, ne de arkadaşlarının kardeşlerine aşık oldukları için emanete ihanet mi var sorusuna. Kitap sizi şiirsel sade bir anlatım ile naif bir şekilde yakalıyor. Aşk üzerine sulandırmadan, bayatlatmadan usul usul sunuyor bize hisleri. Börek yaparken kek çırpıvermek gibi, bizlerin kullandığı o basit ama sıcacık ifadeler kitap boyunca bizi sarmalıyor. Aslında, Ender’in edebiyatçı ve Çetin’in mühendis oluşları da Nihal’e ve dünyaya bakış açılarına kitapta güzelce dokunuluveriyor. Aha diyorsun, tam bir mühendise yakışır şekilde...  Kitapta Ender’in Çetin’e sanki mektup yazar gibi, sen ifadesi kullanarak kurgunun anlatılması aramızdaki sıkı kitap kurtları tarafından çok başarılı bulundu. Sanırım bu tip örnekler edebiyatta azmış.

Gelelim üzerinde güzelce tartıştığımız noktaya. Sizin hayatınızda ya da yakın çevrenizde böyle dostluklar var mı? Bu mümkün mü? Böyle bir dostluğu ne bitirebilir? Bazı arkadaşlarımızın etrafında böyle dostluklar varmış, gıpta ile dinledik kendilerini. Kim istemez ki hayatında bir Ender ya da Çetin olmasını? Çoğunluk Çetin gibi bir dost tercih ederken, azımız Ender'i dost olarak daha çok istedi. Belki de hepimizin cevapları hayatındaki eksik yanları ile ilgiliydi. Etrafımızda olan insanları kadın-erkek olarak etiketlemeyi bırakıp da, içimizdeki duygu yoğunluğuna odaklandığımızda, paylaşımlarımız asıl olduğunda hepimizin neden böyle dostlukları olmasın?

Ender ile Çetin’in büyük çaresizliği Nihal miydi diye soracaksanız, cevabımız “Hayır!” olacaktır. Onların büyük çaresizlikleri bizce içlerindeki büyümeyen çocuğa rağmen yaşlanıyor olmaları ;). Hangimizin değil ki?




Bizim Büyük Çaresizliğimiz'den Altını Çizdiklerimiz:

Sayfa 1: Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?

Sayfa 22: Hareket etmezsen acı üzerinde birikir.

Sayfa 30: Aslına bakarsan Çetin, Nihal, biz ona âşık olduğumuzda varlık kazandı, fiziksel özellikleri belirginleşti, daha bir güzelleşti, çekicileşti; hatırlanır oldu. Önce aşk vardır. Hatırlamak da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra başlar.

Sayfa 31: Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ
öyle!

Sayfa 41: Basit şeyler isteyince, basit şeylerden zevk almaya başlayınca, anlıyorum ki âşık olmuşum. Güneşin batışıysa güneşin batışı! Dolunaysa dolunay! Koşarak bir kumsala giderim, ateş yakarım, gitarımla "Boat on the River"ı söylerim ya da sevdiğim kızın gözlerinin içine bakarak derim ki: "Sarmaş dolaş kollarımda olmanı bekleyemem!"

Sayfa 63: Yakınlarını kaybetmek türünden felaketlerin etkilerini hemen oracıkta ararız, ama çok uzakta bir yerde de olabilir, ancak zamanı geldiğinde ortaya çıkar.

Sayfa 102: Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal'e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.

Sayfa 105: En büyük ahlaksızlık, demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim.

Sayfa 106: Başka türlü nefes alınmaz. Başka türlü yaşanmaz. Başka türlü aşk olmaz. Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak.

Sayfa 115: Yalnız aklıyla hareket eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha iyi! İnsan duygularıyla insandır. Duygular en güzel şiirle ifade edilir. Şiir içimizdeki hisleri başka insanlara ifade etmemizi sağlar.

Sayfa 130: Gençken insanların peşinde aptal gibi koşturup durursun. Sonra bir şey olur bir şey biter, vazgeçersin, kendini şehrin dinlendirici, teselli edici, şefkatli kollarına bırakırsın: Eski evler, ağaçlı sokaklar, yüksek tavanlı kahvehaneler, çay bahçeleri, parklar, eski berber dükkânları, eski bakkal dükkânları ve mavi doğramalı camekânlarında insanın alıp koynuna sokmak istediği ekmekleri sergileyen fırınlar...

Sayfa 138: Ne çok kadın ve erkek yaşadığıyla yetiniyor. Karı koca olmakla yetiniyor. Oysa kafalarında bir aşk kavramı olsaydı, yaşadıklarıyla yetinmez, kurulu düzenlerini yerle bir etmek pahasına aşkın peşinden giderlerdi. Kavramlar hayatı en üst imkânlarına genişletmenin araçlarıdır.

Sayfa 143: Yıldızlı bir gecede, gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen, bu, yıldızlara bakarak başka şeyler düşündüğün içindir. Yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları düşünmek gerekir.

Sayfa 162: Yaşamak aslında birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır. Bir hatırayı diğerine bir fotoğraf albümü değil yaşayan bir insan bağlar.

Ve kulüpteki arkadaşlarımızın Bizim Büyük Çaresizliğimiz  için Bloglarında Paylaştıkları:



3 yorum:

  1. harika bır yazı olmuş emınecım bayıldım.kalemıne yuregıne saglık.toplantıda yoktum ama kendımı ordaymısım gıbı hıssettım.tesekkurler.hepınızı cok ozledım

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel yazmışsın,cok sevdim 😊

    YanıtlaSil
  3. Filmi de vardı değil mi kitabın? Ben de eşcinsel olduklarını düşünmüştüm, filmde.

    YanıtlaSil

Yorum: