Her şey hazırdı, öncelikle
kalemim. Kulüpteki kitap konuşulurken not almak kolay sanıyorsanız, sizi bir
toplantımıza davet edebiliriz. Hızla, heyecanla ve havada uçuşan fikirlerle
harika bir toplantıda o büyüye kapılmadan not almak ne zor şeydir! Buraya her
şeyi yazmıyoruz elbette, sansürlediklerimiz, bize kalsın dediklerimiz var.
Hatta tehdit konusu bile yapabiliyorum, yazarım bunu da bloğa ;P.
Barış Bıçakçı’dan Bizim Büyük
Çaresizliğimiz Ağustos ayı için seçilen kitabımızdı. Aramızda Bıçakçı için
“Menü yazsa okurum” diyen bir üyemiz olduğu içindir farklı beklentiler içinde
okunmuş kitap. Elbette ikinci defa okuyanlar vardı. Bir de utanmadan (:P)
filmini de izlemişler. Kınadık kendilerini, efendim…
Kitapta çok iyi iki dostun aynı
kadına aşık olmaları üzerine bir kurgu karşılıyor bizleri, ama o aşk hatta o
kadın, Nihal, o kadar kitapta ortaya konmuyor ki odaklandığımız nokta iki
erkeğin bu dostluğundaki samimiyet, duygusallık sarmalıyor sizi. Kitap ile
ilgili "eş cinsellik var mı aralarında" sorusu birçok okuyucunun ya da
eleştirmenin aklından geçebilir belki. Hatta kitapta bile Ender aralarındaki
bağa ilişkin bu noktaya değiniyor, kendince gülümsüyor bu yaftalara. Biz ise eş cinsellik yerine büyük bir dostluk,
samimiyet ve koşulsuz bir sevgi bulduk. Belki de bu duygu yoğunluğu cinsellik ve
cinsiyet ile ilgili soruları ortadan kaldırıyordu.
Ankara’da geçiyor kitabımız. Ankara o kadar güzel betimleniyor ki, o sokaklara ya da caddelere sizin de gidesiniz geliveriyor. İki
orta yaşlı ama çocukluklarından itibaren birbirleri ile dost olmuş biri göbekli
biri kel iki erkek, arkadaşlarının kardeşleri Nihal’i evlerine alıyorlar.
Nihal de Çetin gibi ailesini trafik kazasında kaybediyor. Kurguda her iki
kişinin de ailesini bir yere göndermek yerine trafik kazasında kaybetmeleri
dikkatli bir üyemizin "yazar neden böyle yapmış" diye sorgulamasına da neden
oluyor. Çetin’in ailesini kaybedince, Ender’e sarılması aralarındaki bağı
güçlendirici etki. Nihal ise bu ikili arasındaki bağın güçlülüğünü göstermek
için aralarına konulmuş bir kadın. Aynı kadına aşık olsalar da aralarındaki dostluğun
yıkılmaması ise bambaşka bir boyut. Aslında her ikisi de hep biliyor Nihal’in
onlardan birini tercih etmeyeceğini. O kadar bağlılar ve güven dolular ki
birbirlerine rakı masasında hislerini birbirlerine söyleyebiliyorlar;
yargılamadan, eleştirmeden, sakince. Kavgalarından sonra gülümseyip
birbirlerine konuşabiliyorlar. Diğerinin fasulye temizlemesi bile güzel geliyor
arkadaşına. Sizin fasulye temizleyişinizi beğenen oldu mu hiç, kaçımıza nasip
olur böylesine dostluklar? Buraya tekrar geleceğim…
Çetin ve Ender’in ayrı
şehirlerdelerken hayatlarında sevgilileri olabiliyor. Birininki hatta yasak aşk.
Asla birbirlerinin ilişkilerini onaylamıyor ikili. Burası belki biraz
sorgulatabilir size, arada eşcinsellik var mı, neden sevgiliyi kabullenmeyiş, diye. Ancak kitabı okurken ne bu
yasak aşk üzerinde sorgulamalar yapılıyor, ne de arkadaşlarının kardeşlerine
aşık oldukları için emanete ihanet mi var sorusuna. Kitap sizi şiirsel sade bir
anlatım ile naif bir şekilde yakalıyor. Aşk üzerine sulandırmadan,
bayatlatmadan usul usul sunuyor bize hisleri. Börek yaparken kek çırpıvermek
gibi, bizlerin kullandığı o basit ama sıcacık ifadeler kitap boyunca bizi
sarmalıyor. Aslında, Ender’in edebiyatçı ve Çetin’in mühendis oluşları da
Nihal’e ve dünyaya bakış açılarına kitapta güzelce dokunuluveriyor. Aha diyorsun, tam bir mühendise yakışır şekilde... Kitapta Ender’in Çetin’e sanki mektup yazar
gibi, sen ifadesi kullanarak kurgunun anlatılması aramızdaki sıkı kitap
kurtları tarafından çok başarılı bulundu. Sanırım bu tip örnekler edebiyatta
azmış.
Gelelim üzerinde güzelce
tartıştığımız noktaya. Sizin hayatınızda ya da yakın çevrenizde böyle
dostluklar var mı? Bu mümkün mü? Böyle bir dostluğu ne bitirebilir? Bazı
arkadaşlarımızın etrafında böyle dostluklar varmış, gıpta ile dinledik
kendilerini. Kim istemez ki hayatında bir Ender ya da Çetin olmasını? Çoğunluk Çetin
gibi bir dost tercih ederken, azımız Ender'i dost olarak daha çok istedi. Belki de hepimizin cevapları
hayatındaki eksik yanları ile ilgiliydi. Etrafımızda olan insanları kadın-erkek
olarak etiketlemeyi bırakıp da, içimizdeki duygu yoğunluğuna odaklandığımızda,
paylaşımlarımız asıl olduğunda hepimizin neden böyle dostlukları olmasın?
Ender ile Çetin’in büyük
çaresizliği Nihal miydi diye soracaksanız, cevabımız “Hayır!” olacaktır.
Onların büyük çaresizlikleri bizce içlerindeki büyümeyen çocuğa rağmen
yaşlanıyor olmaları ;). Hangimizin değil ki?
Bizim Büyük Çaresizliğimiz'den Altını Çizdiklerimiz:
Sayfa 1: Her şeyin geçip
gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi?
Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına
kim inandırabilir?
Sayfa 22: Hareket etmezsen acı
üzerinde birikir.
Sayfa 30: Aslına bakarsan Çetin,
Nihal, biz ona âşık olduğumuzda varlık kazandı, fiziksel özellikleri belirginleşti,
daha bir güzelleşti, çekicileşti; hatırlanır oldu. Önce aşk vardır. Hatırlamak
da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra
başlar.
Sayfa 31: Benden okumak için
kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ
öyle!
Sayfa 41: Basit şeyler isteyince,
basit şeylerden zevk almaya başlayınca, anlıyorum ki âşık olmuşum. Güneşin
batışıysa güneşin batışı! Dolunaysa dolunay! Koşarak bir kumsala giderim, ateş
yakarım, gitarımla "Boat on the River"ı söylerim ya da sevdiğim kızın
gözlerinin içine bakarak derim ki: "Sarmaş dolaş kollarımda olmanı
bekleyemem!"
Sayfa 63: Yakınlarını kaybetmek
türünden felaketlerin etkilerini hemen oracıkta ararız, ama çok uzakta bir
yerde de olabilir, ancak zamanı geldiğinde ortaya çıkar.
Sayfa 102: Bizim büyük çaresizliğimiz
Nihal'e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında
olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.
Sayfa 105: En büyük ahlaksızlık,
demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş
haliyle yaşamak gerekir, demiştim.
Sayfa 106: Başka türlü nefes
alınmaz. Başka türlü yaşanmaz. Başka türlü aşk olmaz. Yaptıklarımızı olumlayan
yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu
bükük kölesi olarak.
Sayfa 115: Yalnız aklıyla hareket
eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha
iyi! İnsan duygularıyla insandır. Duygular en güzel şiirle ifade edilir. Şiir
içimizdeki hisleri başka insanlara ifade etmemizi sağlar.
Sayfa 130: Gençken insanların peşinde
aptal gibi koşturup durursun. Sonra bir şey olur bir şey biter, vazgeçersin,
kendini şehrin dinlendirici, teselli edici, şefkatli kollarına bırakırsın: Eski
evler, ağaçlı sokaklar, yüksek tavanlı kahvehaneler, çay bahçeleri, parklar,
eski berber dükkânları, eski bakkal dükkânları ve mavi doğramalı camekânlarında
insanın alıp koynuna sokmak istediği ekmekleri sergileyen fırınlar...
Sayfa 138: Ne çok kadın ve erkek
yaşadığıyla yetiniyor. Karı koca olmakla yetiniyor. Oysa kafalarında bir aşk
kavramı olsaydı, yaşadıklarıyla yetinmez, kurulu düzenlerini yerle bir etmek
pahasına aşkın peşinden giderlerdi. Kavramlar hayatı en üst imkânlarına
genişletmenin araçlarıdır.
Sayfa 143: Yıldızlı bir gecede,
gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen, bu, yıldızlara bakarak
başka şeyler düşündüğün içindir. Yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları
düşünmek gerekir.
Sayfa 162: Yaşamak aslında
birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır. Bir hatırayı
diğerine bir fotoğraf albümü değil yaşayan bir insan bağlar.
Ve kulüpteki arkadaşlarımızın Bizim Büyük Çaresizliğimiz için Bloglarında Paylaştıkları:
harika bır yazı olmuş emınecım bayıldım.kalemıne yuregıne saglık.toplantıda yoktum ama kendımı ordaymısım gıbı hıssettım.tesekkurler.hepınızı cok ozledım
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın,cok sevdim 😊
YanıtlaSilFilmi de vardı değil mi kitabın? Ben de eşcinsel olduklarını düşünmüştüm, filmde.
YanıtlaSil