6 Ekim 2016 Perşembe

Dünyaya Orman Denir ~ 3 Ekim 2016

Doyamadık Ursula K. LeGuin okumaya, etrafımdaki kişilerin düşlerini etkileyecek kadar ondan ve kitaplarından konuşur olmuşum. Doymak ne kelime, anlamaya çalışmak, her kitabında onunla yeni bir dünya keşfetmek ne keyif verici, ne öğreticidir benim için bilemezsiniz. Ursula denince gözleri parlayan kadınlardan oldum, tıpkı diğer Ursula Cadıları gibi.

Yerdeniz Serisi bitti ama biz Ursula Atölyelerimiz’e Dünyaya Orman Denir ile devam etme kararı aldık. Çok sevdik, çok içselleştirdik.

Ursula, bu defa sizi işgal edilen bir gezegene götürüyor. Athshe insanları, Arzlı istilacılara –onlar kendilerini insan olarak tanımlıyorlar- göre “Yaratıkçıklar”, kendi dünyalarını – ki onların dünyası orman– korumak için öldürmeyi ve savaşmayı öğreniyorlar. O güne kadar asla saldırmamış, öldürmemiş olan Athsheler'den tüm vücudu tüylerle kaplı ve Arzlılar’ın yarı boyundaki Selver’ın istilacılara neden başkaldırdığını yazmak doğru olmaz elbette. Ancak, Selver’ın bir köle iken, tek saldırma şekli şarkı söylemek iken bütün adayı arkasına alarak bu savaşın “Tanrı”sı olmasını siz de okumak istersiniz sanırım.

Kitapta insanların kendilerine yaşam alanı kurmak, kamplarını oluşturmak, gemilerine yer açmak ve fahişelerini bu gezegene getirmek için ağaçları kesmek üzerine gerçekleştirdikleri sömürgecilik politikası ile tanışıyorsunuz. Tabii ki çok tanıdık, Ursula bile bu kitabında Vietnem Savaşı’na karşı fikirlerinin olduğunu belirtmiştir.

Athsheler ile ilgili aslında biraz tanımlama yaptık ama en büyük yetenekleri düş görebilmeleri. Onlar için iki zaman var, dünya-zaman –ki Arzlılar buna gerçek zaman diyorlar- ve düş-zaman. Athsheler’e göre ise bu iki zaman birbiri ile tamamen iç içe, bağlı. Kişinin delirmemesi, hayata sıkı sıkıya tutunabilmesi için düş zamanına mutlaka gitmesi gerekir. Selver'da bir düş gören ya da hala düş görebilen.

Selver’ı kölesi olarak kullanan Lyubov, Selver’ın hayatını kurtardığı andan itibaren, onunla dost olmak ve onların dilini öğrenmek için çalışmıştır. Ahh, tabii ya Lyubov kim? İstilacıların bilim adamı. Sömürülen yerin halkı hakkında raporlar yazmakta. Onun için en ilginç olay düş-zaman tabii sonrasında Athsheler’deki değişim oluyor.

Lyubov ile Selver arasındaki dostluk üzerine bayağı bir tartıştık. Selver, aslında bir denek değil miydi? Zaten Lyubov’un amacı onu gözlemlemek değil miydi? Lyubov da ne kadar dostum derse desin, bu tüylü yaratıkçıkları hor görmüyor muydu?

Selver’ı kim mi çıldırttı? Tabii ki bir erkek, Davidson. Kadın olmasını bekleyemezdik değil mi? :P Yoksa bir kadının da bu olaylarda yer aldığını buraya yazsak, kitaba olan ilginizi azaltır mıyız? Davidson, bir asker, yaratıkçıları, ormanı, kadınları asla umursamayan, her şeyi kendine isteyen kısaca egoist bir istilacı. Verilen sözleri tutmak mı? Davidson’dan bunu asla beklemeyin.  

Kitapta, iyi ve kötü arasında bir çekişme var. Arzlılar’ın kendine insan deyip, Athsheler'e yaratıkçık demesi, Athsheler’in de bunun aksine Arzlılar’ı insanımsı görmeleri ve kendilerini insan olarak nitelendirmeleri güzel bir ironi olarak hafızalarımızda yer etti. Aslında insan nedir, iyilikleri yüklüyoruz ya hep insan olmak adına, insan yaptığı iyilikler ile de kötülükler ile de bir bütün değil midir? Sanırım öncelikle bunu kabul etmeliyiz.

Aslında kitapta en can alıcı nokta düş zamanıydı. “Keşke Ursula bu konuya daha bir derinlemesine girseydi”, diye serzenişte bulunduk. Aradığımız cevap Ursula’da gizliymiş. Bakın kendi eseri hakkında nasıl yorum yapmış:

“Yazmak çoğunlukla zor ama keyifli bir iştir benim için; bu öyküyü yazması kolaydı ama pek keyifli değildi. Bana hiç seçenek bırakmadı. Ülserli bir patronun sekreterine mektup yazdırması gibi yazdırdı kendini bana. Ben orman ve düş üzerine yazmak istiyordum; yani belirli bir ekolojiyi içeriden bir bakışla betimlemek, biraz da Hadfield'in ve Dement'in uyku düşlerinin işlevleri ve düşün yararları üzerine görüşleriyle oynamak istiyordum. Ama patron ekolojik dengenin tahrip edilmesinden ve duygusal dengenin reddedilmesinden bahsetmek istiyordu. Oyun oynamak istemiyordu. Ahlak dersi vermek istiyordu. Ahlak dersi veren öyküleri pek sevmem, çoğunlukla iyilik duygusundan yoksun olurlar. Umarım bu öykü öyle değildir. Madem bir kere ahlak dersi vermek zorunda kaldım, şunu söyleyebilirim bir tek. Don Davidson olmak Raj Lyubov olmaktan daha da acı vericidir.”

Düş zamanı, bizce gerçek ile bağlantı kurulan zamandı. Dünyadan bağlantınız kopmadan, iç dünyanız ile iletişimde bulunabildiğiniz bir zaman. Bu belki bir yetenek, sadece Athsheler’in sahip olduğu değil. Hepimiz düş görüyoruz, ama düşlerimiz üzerine düşünmüyoruz. Ortak imgeler üzerine konuşmak rüya tabirciliğinden ileriye gitmese gerek. Bizim için düş zamanı, kendimize yolculuk. Önemli olan niyet etmek…

Bu arada Athsheler size tanıdık geldi mi? Avatar’dan mı yoksa ;) ?



Dünyaya Orman Denir’den Altını Çizdiklerimiz:

Bloğumuzu takip edenler bilirler, her kitaptan bize özel gelen, düşündüren ya da anlayamadığımız yerleri çizeriz. Kendi adıma kulüpten önce asla bir kitabıma çizmeyi bırakın, nokta koymazdım. Şimdilerde ise kitabın altını çizmeden, bir yerlerine notlar almadan okuduğumu hissetmez oldum. Ursula atölyeleri ile değişen bir şey daha var, hepimiz neredeyse aynı yerlere odaklanır olduk. Ursula Atölyeler’inde soru sormak o kadar keyiflidir ki? Bunları da buraya yazmasam çatlardım sanırım :D.

Sayfa 66: Gerçek şu ki, bir erkeğin gerçekten ve tamamen bir erkek olduğu tek an, bir kadını becerdiği, ya da başka bir erkeği öldürdüğü zamandır.

Sayfa 69: Kurallara uymaya alışkın, sıkı bir organizasyonu ele geçirmek bağımsız karakterlerle dolu gevşek bir organizasyonu ele geçirmekten daha kolaydı ve askeri savunmayla saldırı operasyonlarında komutayı bir kez ele aldıktan sonra, bir arada tutmak daha kolaydı.

Sayfa 72: Hepsinden çok da Orman ve Dünya anlamına gelen Athshe. Arz, terra, tellus aynı anda hem toprak hem de gezegen anlamına geliyordu. Ancak Athsheliler için toprak, yer ve arz ölülerin geri döndükleri ve canlıların onun sayesinde yaşadığı bir şey değildi: onların dünyasının maddi özü toprak değil ormandı. Arzlı insan çamur, kırmızı tozdu. Athsheli insan dal ve köktü. Resimlerini taşa değil, sadece ve sadece tahtaya kazırlardı.

Sayfa 73: Yapılmış hatalar düzeltilemezdi fakat en azından artık yapılmıyorlardı.

Sayfa 75: Saldırgan olmamak onlara bu kadar içkinken, kültürlerinden, toplumları ve bilinçaltlarına kadar, "düş-zaman"larına ve belki de fizyolojilerine kadar? Sınırsız bir zulmün bir Athsheli'yi insan öldürecek kadar kışkırtılabildiğini biliyordu: bunu görmüştü, bir kez. Parçalanmış bir toplumun benzer tahammül edilemez haksızlıklar yüzünden benzer şekilde kışkırtılabileceğine inanmak zorundaydı.

Sayfa 79: Fakat yaşlı kadınlar herkesten farklıdır, düşündüklerini söylerler. Athsheliler yaşlı kadınlar tarafından yönetilir, bir yönetimleri olduğu söylenebilirse. Zihin erkek, siyaset ise kadın işi, ahlak da bu ikisinin etkileşimi: bu onların düzenlemesi. Hem cazip hem de işe yarıyor - onlar için. Yönetimin tüm o gelinlik doğurgan büyük memeli genç kadınlarla birlikte birkaç da büyükanne göndermesini isterdim. Mesela şu geçen geceki kız, gerçekten çok tatlı, yatakta da tatlı, iyi bir kalbi var, fakat Tanrım bir erkeğe bir şey söylemesi kırk sene alır...
Fakat yaşlı ve genç kadınlarla ilgili düşünceleri arasında şok hep devam etti, tanınmasına izin vermeyeni tanımanın sezgisi.

Sayfa 80: Düşgörmeyi tamamen uyanıkken yapmayı bir kez öğrendiğiniz, ruh sağlığınızı aklın bıçak sırtında değil de çifte dayanakta, akılla düşün ince dengesinde dengelediğinizde, bunu bir kez öğrendiğinizde, artık unutamazsınız, tıpkı düşünmeyi unutamayacağınız gibi.

Sayfa 82: Çünkü eğer intihar edenin öldürdüğü biz diğerleriyse katilin öldürdüğü de kendisidir; ancak bunu tekrar, tekrar, tekrar yapması gerekir.

Sayfa 83: Arkadaşınızı satarak bir halkı kurtaramazsınız.

Sayfa 85: Selver, gerçekten, yetenekli bir yorumlayıcıydı, fakat o yeteneğin dışavurumu, dünyasına tam anlamıyla yabancı bir dilin girmiş olmasıyla bir rastlantı sonucu mümkün olmuştu ancak. Sha'ab düş ve felsefe dilini, Erkek Dili'ni günlük konuşmaya çeviren miydi? Fakat, tüm Düşgörenler yapabilirdi bunu. Peki imgelemini uyanık hayata çevirebilen olabilir miydi: Athsheliler için aynı derecede önemli, bağlantıları yaşamsal ama muğlak olan iki gerçeklik arasında, düş-zamanla dünya-zamanı arasında köprü görevi yapan. Köprü: Bilinçaltı algılarım yüksek sesle söyleyebilen. O dilde "söylemek" yapmaktır. Yeni bir şey yapmak. Değiştirmek ya da değiştirilmek, temelinden, köklerinden. Çünkü kök düştür. Ve çevirmen tanrıydı. Selver halkının diline yeni bir kelime sokmuştu. Yeni bir şey yapmıştı. Kelime, fiil, öldürme. Sadece bir tanrı Ölüm gibi büyük bir yabancıyı dünyalar arasındaki köprüden geçirebilirdi.

Sayfa 87: Böylece seçimini, bir seçim yaptığını bile bilmeden yaptı.

Sayfa 98: Söz vermenin ne olduğunu bildiğinizden emin değilim. O seferki çok çabuk unutulmuştu.

Sayfa 99: Gerçekçi, hem dünyayı hem de kendi düşlerini bilen kişidir. Sizin aklınız başınızda değil: binde biriniz bile düşgörmeyi bilmiyor. Uyuyorsunuz, uyanıyorsunuz ve düşlerinizi unutuyorsunuz, tekrar uyuyorsunuz, tekrar uyanıyorsunuz ve bütün hayatınızı böyle geçiriyorsunuz ve bunun hayat, gerçek olduğunu sanıyorsunuz! Siz çocuk değil, yetişkin insanlarsınız, ama delisiniz. Sizi, bizi çıldırtmadan öldürmek zorunda kalmamızın nedeni de bu. Şimdi git ve diğer delilerle gerçekler hakkında konuş. Uzun ve iyi konuş!"

Sayfa 129: "Bazen bir tanrı gelir," dedi Selver. "Bir şeyi yapmak için yeni bir yol, ya da yapılacak yeni bir şey getirir. Yeni bir şarkı söyleme biçimi veya yeni bir ölüm şekli. Bunu dünya-zaman ile düş- zamanı arasındaki köprüden getirir. Bunu yaptığında, artık yapılmıştır. Dünyada var olan şeyleri, düşe geri gönderip orada duvarlar arasında tutarak, olmadığını farz edemezsin. Bu deliliktir. Var olan, vardır. Rol yapmanın yararı yok, artık öldürmeyi bilmediğimizi söyleyemeyiz."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: