Doyamadık Ursula K. LeGuin okumaya,
etrafımdaki kişilerin düşlerini etkileyecek kadar ondan ve kitaplarından
konuşur olmuşum. Doymak ne kelime, anlamaya çalışmak, her kitabında onunla yeni
bir dünya keşfetmek ne keyif verici, ne öğreticidir benim için bilemezsiniz.
Ursula denince gözleri parlayan kadınlardan oldum, tıpkı diğer Ursula Cadıları
gibi.
Yerdeniz Serisi bitti ama biz
Ursula Atölyelerimiz’e Dünyaya Orman Denir ile devam etme kararı aldık. Çok
sevdik, çok içselleştirdik.
Ursula, bu defa sizi işgal edilen
bir gezegene götürüyor. Athshe insanları, Arzlı istilacılara –onlar kendilerini
insan olarak tanımlıyorlar- göre “Yaratıkçıklar”, kendi dünyalarını – ki onların
dünyası orman– korumak için öldürmeyi ve savaşmayı öğreniyorlar. O güne kadar
asla saldırmamış, öldürmemiş olan Athsheler'den tüm vücudu tüylerle kaplı ve Arzlılar’ın
yarı boyundaki Selver’ın istilacılara neden başkaldırdığını yazmak doğru olmaz
elbette. Ancak, Selver’ın bir köle iken, tek saldırma şekli şarkı söylemek iken
bütün adayı arkasına alarak bu savaşın “Tanrı”sı olmasını siz de okumak
istersiniz sanırım.
Kitapta insanların kendilerine
yaşam alanı kurmak, kamplarını oluşturmak, gemilerine yer açmak ve fahişelerini
bu gezegene getirmek için ağaçları kesmek üzerine gerçekleştirdikleri
sömürgecilik politikası ile tanışıyorsunuz. Tabii ki çok tanıdık, Ursula bile
bu kitabında Vietnem Savaşı’na karşı fikirlerinin olduğunu belirtmiştir.
Athsheler ile ilgili aslında
biraz tanımlama yaptık ama en büyük yetenekleri düş görebilmeleri. Onlar için
iki zaman var, dünya-zaman –ki Arzlılar buna gerçek zaman diyorlar- ve düş-zaman.
Athsheler’e göre ise bu iki zaman birbiri ile tamamen iç içe, bağlı. Kişinin
delirmemesi, hayata sıkı sıkıya tutunabilmesi için düş zamanına mutlaka gitmesi
gerekir. Selver'da bir düş gören ya da hala düş görebilen.
Selver’ı kölesi olarak kullanan Lyubov, Selver’ın hayatını kurtardığı
andan itibaren, onunla dost olmak ve onların dilini öğrenmek için çalışmıştır.
Ahh, tabii ya Lyubov kim? İstilacıların bilim adamı. Sömürülen yerin halkı
hakkında raporlar yazmakta. Onun için en ilginç olay düş-zaman tabii sonrasında
Athsheler’deki değişim oluyor.
Lyubov ile Selver arasındaki
dostluk üzerine bayağı bir tartıştık. Selver, aslında bir denek değil miydi?
Zaten Lyubov’un amacı onu gözlemlemek değil miydi? Lyubov da ne kadar dostum
derse desin, bu tüylü yaratıkçıkları hor görmüyor muydu?
Selver’ı kim mi çıldırttı? Tabii
ki bir erkek, Davidson. Kadın olmasını bekleyemezdik değil mi? :P Yoksa bir
kadının da bu olaylarda yer aldığını buraya yazsak, kitaba olan ilginizi
azaltır mıyız? Davidson, bir asker, yaratıkçıları, ormanı, kadınları asla
umursamayan, her şeyi kendine isteyen kısaca egoist bir istilacı. Verilen
sözleri tutmak mı? Davidson’dan bunu asla beklemeyin.
Kitapta, iyi ve kötü arasında bir
çekişme var. Arzlılar’ın kendine insan deyip, Athsheler'e yaratıkçık demesi,
Athsheler’in de bunun aksine Arzlılar’ı insanımsı görmeleri ve kendilerini
insan olarak nitelendirmeleri güzel bir ironi olarak hafızalarımızda yer etti.
Aslında insan nedir, iyilikleri yüklüyoruz ya hep insan olmak adına, insan
yaptığı iyilikler ile de kötülükler ile de bir bütün değil midir? Sanırım
öncelikle bunu kabul etmeliyiz.
Aslında kitapta en can alıcı
nokta düş zamanıydı. “Keşke Ursula bu konuya daha bir derinlemesine girseydi”,
diye serzenişte bulunduk. Aradığımız cevap Ursula’da gizliymiş. Bakın kendi
eseri hakkında nasıl yorum yapmış:
“Yazmak
çoğunlukla zor ama keyifli bir iştir benim için; bu öyküyü yazması kolaydı ama
pek keyifli değildi. Bana hiç seçenek bırakmadı. Ülserli bir patronun
sekreterine mektup yazdırması gibi yazdırdı kendini bana. Ben orman ve düş
üzerine yazmak istiyordum; yani belirli bir ekolojiyi içeriden bir bakışla
betimlemek, biraz da Hadfield'in ve Dement'in uyku düşlerinin işlevleri ve
düşün yararları üzerine görüşleriyle oynamak istiyordum. Ama patron ekolojik
dengenin tahrip edilmesinden ve duygusal dengenin reddedilmesinden bahsetmek
istiyordu. Oyun oynamak istemiyordu. Ahlak dersi vermek istiyordu. Ahlak dersi
veren öyküleri pek sevmem, çoğunlukla iyilik duygusundan yoksun olurlar. Umarım
bu öykü öyle değildir. Madem bir kere ahlak dersi vermek zorunda kaldım, şunu
söyleyebilirim bir tek. Don Davidson olmak Raj Lyubov olmaktan daha da acı
vericidir.”
Düş zamanı, bizce gerçek ile
bağlantı kurulan zamandı. Dünyadan bağlantınız kopmadan, iç dünyanız ile iletişimde
bulunabildiğiniz bir zaman. Bu belki bir yetenek, sadece Athsheler’in sahip
olduğu değil. Hepimiz düş görüyoruz, ama düşlerimiz üzerine düşünmüyoruz. Ortak
imgeler üzerine konuşmak rüya tabirciliğinden ileriye gitmese gerek. Bizim için
düş zamanı, kendimize yolculuk. Önemli olan niyet etmek…
Bu arada Athsheler size tanıdık
geldi mi? Avatar’dan mı yoksa ;) ?
Dünyaya Orman Denir’den Altını Çizdiklerimiz:
Bloğumuzu takip edenler bilirler, her kitaptan bize özel gelen,
düşündüren ya da anlayamadığımız yerleri çizeriz. Kendi adıma kulüpten önce
asla bir kitabıma çizmeyi bırakın, nokta koymazdım. Şimdilerde ise kitabın
altını çizmeden, bir yerlerine notlar almadan okuduğumu hissetmez oldum. Ursula
atölyeleri ile değişen bir şey daha var, hepimiz neredeyse aynı yerlere
odaklanır olduk. Ursula Atölyeler’inde soru sormak o kadar keyiflidir ki?
Bunları da buraya yazmasam çatlardım sanırım :D.
Sayfa 66: Gerçek şu ki, bir
erkeğin gerçekten ve tamamen bir erkek olduğu tek an, bir kadını becerdiği, ya
da başka bir erkeği öldürdüğü zamandır.
Sayfa 69: Kurallara uymaya
alışkın, sıkı bir organizasyonu ele geçirmek bağımsız karakterlerle dolu gevşek
bir organizasyonu ele geçirmekten daha kolaydı ve askeri savunmayla saldırı
operasyonlarında komutayı bir kez ele aldıktan sonra, bir arada tutmak daha
kolaydı.
Sayfa 72: Hepsinden çok da Orman
ve Dünya anlamına gelen Athshe. Arz, terra, tellus aynı anda hem toprak hem de
gezegen anlamına geliyordu. Ancak Athsheliler için toprak, yer ve arz ölülerin
geri döndükleri ve canlıların onun sayesinde yaşadığı bir şey değildi: onların
dünyasının maddi özü toprak değil ormandı. Arzlı insan çamur, kırmızı tozdu.
Athsheli insan dal ve köktü. Resimlerini taşa değil, sadece ve sadece tahtaya
kazırlardı.
Sayfa 73: Yapılmış hatalar
düzeltilemezdi fakat en azından artık yapılmıyorlardı.
Sayfa 75: Saldırgan olmamak
onlara bu kadar içkinken, kültürlerinden, toplumları ve bilinçaltlarına kadar,
"düş-zaman"larına ve belki de fizyolojilerine kadar? Sınırsız bir
zulmün bir Athsheli'yi insan öldürecek kadar kışkırtılabildiğini biliyordu:
bunu görmüştü, bir kez. Parçalanmış bir toplumun benzer tahammül edilemez
haksızlıklar yüzünden benzer şekilde kışkırtılabileceğine inanmak zorundaydı.
Sayfa 79: Fakat yaşlı kadınlar
herkesten farklıdır, düşündüklerini söylerler. Athsheliler yaşlı kadınlar
tarafından yönetilir, bir yönetimleri olduğu söylenebilirse. Zihin erkek,
siyaset ise kadın işi, ahlak da bu ikisinin etkileşimi: bu onların düzenlemesi.
Hem cazip hem de işe yarıyor - onlar için. Yönetimin tüm o gelinlik doğurgan
büyük memeli genç kadınlarla birlikte birkaç da büyükanne göndermesini
isterdim. Mesela şu geçen geceki kız, gerçekten çok tatlı, yatakta da tatlı,
iyi bir kalbi var, fakat Tanrım bir erkeğe bir şey söylemesi kırk sene alır...
Fakat yaşlı ve genç kadınlarla
ilgili düşünceleri arasında şok hep devam etti, tanınmasına izin vermeyeni
tanımanın sezgisi.
Sayfa 80: Düşgörmeyi tamamen
uyanıkken yapmayı bir kez öğrendiğiniz, ruh sağlığınızı aklın bıçak sırtında
değil de çifte dayanakta, akılla düşün ince dengesinde dengelediğinizde, bunu
bir kez öğrendiğinizde, artık unutamazsınız, tıpkı düşünmeyi unutamayacağınız
gibi.
Sayfa 82: Çünkü eğer intihar
edenin öldürdüğü biz diğerleriyse katilin öldürdüğü de kendisidir; ancak bunu
tekrar, tekrar, tekrar yapması gerekir.
Sayfa 83: Arkadaşınızı satarak
bir halkı kurtaramazsınız.
Sayfa 85: Selver, gerçekten,
yetenekli bir yorumlayıcıydı, fakat o yeteneğin dışavurumu, dünyasına tam
anlamıyla yabancı bir dilin girmiş olmasıyla bir rastlantı sonucu mümkün
olmuştu ancak. Sha'ab düş ve felsefe dilini, Erkek Dili'ni günlük konuşmaya
çeviren miydi? Fakat, tüm Düşgörenler yapabilirdi bunu. Peki imgelemini uyanık
hayata çevirebilen olabilir miydi: Athsheliler için aynı derecede önemli,
bağlantıları yaşamsal ama muğlak olan iki gerçeklik arasında, düş-zamanla
dünya-zamanı arasında köprü görevi yapan. Köprü: Bilinçaltı algılarım yüksek
sesle söyleyebilen. O dilde "söylemek" yapmaktır. Yeni bir şey
yapmak. Değiştirmek ya da değiştirilmek, temelinden, köklerinden. Çünkü kök
düştür. Ve çevirmen tanrıydı. Selver halkının diline yeni bir kelime sokmuştu.
Yeni bir şey yapmıştı. Kelime, fiil, öldürme. Sadece bir tanrı Ölüm gibi büyük
bir yabancıyı dünyalar arasındaki köprüden geçirebilirdi.
Sayfa 87: Böylece seçimini, bir
seçim yaptığını bile bilmeden yaptı.
Sayfa 98: Söz vermenin ne
olduğunu bildiğinizden emin değilim. O seferki çok çabuk unutulmuştu.
Sayfa 99: Gerçekçi, hem dünyayı hem
de kendi düşlerini bilen kişidir. Sizin aklınız başınızda değil: binde biriniz
bile düşgörmeyi bilmiyor. Uyuyorsunuz, uyanıyorsunuz ve düşlerinizi
unutuyorsunuz, tekrar uyuyorsunuz, tekrar uyanıyorsunuz ve bütün hayatınızı
böyle geçiriyorsunuz ve bunun hayat, gerçek olduğunu sanıyorsunuz! Siz çocuk
değil, yetişkin insanlarsınız, ama delisiniz. Sizi, bizi çıldırtmadan öldürmek
zorunda kalmamızın nedeni de bu. Şimdi git ve diğer delilerle gerçekler
hakkında konuş. Uzun ve iyi konuş!"
Sayfa 129: "Bazen bir tanrı
gelir," dedi Selver. "Bir şeyi yapmak için yeni bir yol, ya da
yapılacak yeni bir şey getirir. Yeni bir şarkı söyleme biçimi veya yeni bir
ölüm şekli. Bunu dünya-zaman ile düş- zamanı arasındaki köprüden getirir. Bunu
yaptığında, artık yapılmıştır. Dünyada var olan şeyleri, düşe geri gönderip
orada duvarlar arasında tutarak, olmadığını farz edemezsin. Bu deliliktir. Var
olan, vardır. Rol yapmanın yararı yok, artık öldürmeyi bilmediğimizi
söyleyemeyiz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum: