Bazen Oblomovluk damarlarımda
geziniyor, karar alıyorum, hemen yazacağım diyorum, ama olmuyor. Baktım on beş gün
olmuş Lavinia konuşalı, parmaklarımı çalıştırma zamanı dedim, sönmeden içimdeki
Lavinia ateşi.
Söner mi onu da bilemem,
ziyadesiyle Ursula büyülemeye devam ediyor. Kadının gücü üzerine yazılmış
harika bir romanın bizleri, beni sarmaması zaten imkânsız. Vergilius; Roma
İmparatorluğu’nun Troyalılar’dan Aeneas tarafından kurulduğunu anlatır
destanında. Yiğit, güçlü ve bilge savaşçı Aeneas hiç ayak basmadığı topraklarda
diğer kral ve prenslerden oluşan rakiplerini yenerek, kendi tanrılarının ona
bahşettiği kehaneti gerçekleştirmek için Latium kralının kızı Lavinia'yla
evlenir. Destanda Lavinia'nın kadın olarak ne belirgin bir rolü, ne de kendine
ait bir sesi vardır. Ursula ise bu kitap ile destanı güçlü bir kadın ile
tamamlamaktadır.
Lavinia, bir kadının çocukluğu ile başlayan, evlat,
sevgili, eş ve anneliği üzerine bir kadının hikâyesi. Anlatım dili fantastik
gibi gelmese de, savaş meydanı, saray, orman, adak için gidilen mağara,
kehanetler, her şey o kadar güzel tasvir ediliyor ki, bu fantastik kurguda ya
siz Lavinia oluyorsunuz ya da bir film gibi Lavinia’yı izliyorsunuz. Bu şiirsel
dil, bu defa bilim kurgu yerine mitolojik bir anlatımla karşımızda. Okuduğumuz
diğer romanlarından çok farklı, Ursula’nın son dönem kitapları daha kadın
merkezli ve kadın odaklı, ki Lavinia da bu kitaplardan biri.
Lavina ne mi yapıyor? Roman
boyunca defalarca karışan ve yıkılmaya yüz tutan bir topluluğu gelip toparlıyor
ve bir imparatorluk kuruyor. Bugünkü Roma’nın temellerini atıyor. Tarihsel ve
mitolojik öğeler iç içe geçiveriyor. Kurgu, efsane, tarih… Hala ayrıştıramadım
bu üçlüye ait olayları kafamda, ama böyle de kalsınlar, ben böyle sevdim
Lavinia ve Roma’yı.
Kitapta mitolojik öğelere
fazlasıyla değinilmiş. Bildiğimiz kral ve kraliçelerin aksine kitapta iktidarda
olanlar, tanrıların elçileri ama halklarının hizmetkarı olarak bu görevi yerine
getiriyorlar. Tanrıları için her gün dua ediyor, onlara adanacak hayvanları
kendileri besliyorlar, seçiyorlar, kurban edip her türlü işi kendileri
yapıyorlar. Törenleri ve ritüelleri halk için kendileri yerine getiriyorlar.
Tanrılar insanlarla birlikte gidiyor her yere. Roma’nın enerjisinin nereden
geldiği üzerine mitolojik bir anlatım bizi büyülüyor.
Farklı birçok ilişki var bu
kitapta. Anne-kız, anne-oğul, baba-oğul, karı-koca, kadın-erkek, erkek-erkek. İlişkiler
üzerine uzun uzun konuştuk aslında, ama onları yazsam kitabı okunmaz hale
getiririm, merakınız öldürmeyeyim. Kısaca şöyle bir üzerinden geçiverelim. Her
ilişki o kadar güzel tanımlanmış ki, oradaki duyguların size geçmemesi imkânsız
bir şey. Lavinia ile şair başlı başına konuşulacak bir konu, bununla birlikte
Lavinia ile Aeneas arasındaki çekim oldukça etkilemişti bizi ama ben kendi
adıma burada acayip bir sorgulama yaptım. Bunun üzerine de çok soru sordum
bizim cadılara. Meşhurdur benim dibine kadar sorgulamalarım, savcı olurmuş
benden, elimin hamuru ile mühendislik neyime :P. Takıldığım nokta, kitapta bir çok kehanete yer
verilmesi, bu kehanetlere sonuna kadar inanarak bir kadının kehanetler uğruna
savaş çıkmasını, bir çok insanın ölmesini göze alması ne kadar mantıklıydı?
Cevaplar beni ikna etti, kehanet bir büyücünün ya da başka birinin suya
bakarak, bakla atarak ortaya koydukları değildi burada, aksine kişinin
atalarından ona miras kalan bir özelliği, içinden gelen sesleri dinlemesi ve
kendi yorumlama gücüydü. Kısacası kehanete yeni bir bakış açısı vermiş oldular,
sağ olsunlar.
Okul zamanı malum, toplantılardan
erken ayrılmam gerekiyor, ben kalktıktan sonra neler konuşuldu hep aklım
bizimkilerde kalıyor. Yapacak bir şey yok, annelik…
Kitap için
son cümlem, mutlaka okuyun…
Altını Çizdiklerimiz:
Sayfa 51: Bir kız baba evinde,
hayatının geri kalanını sürgünde yaşayacak bir kadın olmak üzere neden
büyütülür?
Sayfa 61:
Hepimiz kendi ahiretimize tahammül etmek zorundayız.
Sayfa 64:
Yine de intihar ihanete verilmiş korkakça bir cevap gibiydi.
Sayfa 66:
Acımasızlık zayıflara göredir.
Sayfa 71: Bir
hiçsin adeta. Tutulmamış bir söz gibi. Bunun telafisi yok şimdi.
Sayfa 74: Yüreğimizde bu ateşi
yakan tanrılar mı, yoksa her birimiz derin arzularımızı tanrı haline mi
getiriyoruz?
Sayfa 76: Adalete hasretim, ama
adaletin ne olduğunu bilmiyorum. İhanete uğramak kötü. İnsanın ihaneti
kaçınılmaz kıldığını bilmesi daha da kötü.
Sayfa 76: Hepimiz tesadüfiyiz,
koşullara bağlıyız. İçerleme aptalca ve yüce gönüllülükten uzak bir duygu, öfke
bile yetersiz.
Sayfa 187: Erkekler kadınlar için
sadakatsiz, değişken yakıştırmalarında bulunurlar ve bu lafları her daim tehdit
altında olan cinsel onurlarından kaynaklanan bir kıskançlık içinde söyleseler
de, sözlerinde doğruluk payı vardır. Biz hayatımızı, varlığımızı
değiştirebiliriz; istesek de istemesek de değiştiriliriz. Ay değiştiği halde
nasıl ki tekse, biz de bakire, eş, anne, büyükanneyizdir. Erkekler ise bütün o
tez canlılıklarına rağmen neyse odurlar, togalarını giydikten sonra bir daha
değişmezler, bu yüzden bu katılığı bir erdem haline getirir ve onu yumuşatıp
kendilerini özgürleştirebilecek her şeye direnirler.
Sayfa 189: Bence insan büyük bir
mutluluğu kaybedip de onu hatırlamaya çalıştığında, üzüntüye davetiye çıkarmış
olur yalnızca; halbuki sürekli mutluluğu düşünmezse onu yüreğinde ve bedeninde
bulabilir kimi zaman, sessiz, sedasız ama kalıcı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum: