15 Aralık 2016 Perşembe

Lavinia ~ 30 Kasım 2016

Bazen Oblomovluk damarlarımda geziniyor, karar alıyorum, hemen yazacağım diyorum, ama olmuyor. Baktım on beş gün olmuş Lavinia konuşalı, parmaklarımı çalıştırma zamanı dedim, sönmeden içimdeki Lavinia ateşi.

Söner mi onu da bilemem, ziyadesiyle Ursula büyülemeye devam ediyor. Kadının gücü üzerine yazılmış harika bir romanın bizleri, beni sarmaması zaten imkânsız. Vergilius; Roma İmparatorluğu’nun Troyalılar’dan Aeneas tarafından kurulduğunu anlatır destanında. Yiğit, güçlü ve bilge savaşçı Aeneas hiç ayak basmadığı topraklarda diğer kral ve prenslerden oluşan rakiplerini yenerek, kendi tanrılarının ona bahşettiği kehaneti gerçekleştirmek için Latium kralının kızı Lavinia'yla evlenir. Destanda Lavinia'nın kadın olarak ne belirgin bir rolü, ne de kendine ait bir sesi vardır. Ursula ise bu kitap ile destanı güçlü bir kadın ile tamamlamaktadır.

Lavinia, bir kadının çocukluğu ile başlayan, evlat, sevgili, eş ve anneliği üzerine bir kadının hikâyesi. Anlatım dili fantastik gibi gelmese de, savaş meydanı, saray, orman, adak için gidilen mağara, kehanetler, her şey o kadar güzel tasvir ediliyor ki, bu fantastik kurguda ya siz Lavinia oluyorsunuz ya da bir film gibi Lavinia’yı izliyorsunuz. Bu şiirsel dil, bu defa bilim kurgu yerine mitolojik bir anlatımla karşımızda. Okuduğumuz diğer romanlarından çok farklı, Ursula’nın son dönem kitapları daha kadın merkezli ve kadın odaklı, ki Lavinia da bu kitaplardan biri.

Lavina ne mi yapıyor? Roman boyunca defalarca karışan ve yıkılmaya yüz tutan bir topluluğu gelip toparlıyor ve bir imparatorluk kuruyor. Bugünkü Roma’nın temellerini atıyor. Tarihsel ve mitolojik öğeler iç içe geçiveriyor. Kurgu, efsane, tarih… Hala ayrıştıramadım bu üçlüye ait olayları kafamda, ama böyle de kalsınlar, ben böyle sevdim Lavinia ve Roma’yı.

Kitapta mitolojik öğelere fazlasıyla değinilmiş. Bildiğimiz kral ve kraliçelerin aksine kitapta iktidarda olanlar, tanrıların elçileri ama halklarının hizmetkarı olarak bu görevi yerine getiriyorlar. Tanrıları için her gün dua ediyor, onlara adanacak hayvanları kendileri besliyorlar, seçiyorlar, kurban edip her türlü işi kendileri yapıyorlar. Törenleri ve ritüelleri halk için kendileri yerine getiriyorlar. Tanrılar insanlarla birlikte gidiyor her yere. Roma’nın enerjisinin nereden geldiği üzerine mitolojik bir anlatım bizi büyülüyor.

Farklı birçok ilişki var bu kitapta. Anne-kız, anne-oğul, baba-oğul, karı-koca, kadın-erkek, erkek-erkek. İlişkiler üzerine uzun uzun konuştuk aslında, ama onları yazsam kitabı okunmaz hale getiririm, merakınız öldürmeyeyim. Kısaca şöyle bir üzerinden geçiverelim. Her ilişki o kadar güzel tanımlanmış ki, oradaki duyguların size geçmemesi imkânsız bir şey. Lavinia ile şair başlı başına konuşulacak bir konu, bununla birlikte Lavinia ile Aeneas arasındaki çekim oldukça etkilemişti bizi ama ben kendi adıma burada acayip bir sorgulama yaptım. Bunun üzerine de çok soru sordum bizim cadılara. Meşhurdur benim dibine kadar sorgulamalarım, savcı olurmuş benden, elimin hamuru ile mühendislik neyime :P.  Takıldığım nokta, kitapta bir çok kehanete yer verilmesi, bu kehanetlere sonuna kadar inanarak bir kadının kehanetler uğruna savaş çıkmasını, bir çok insanın ölmesini göze alması ne kadar mantıklıydı? Cevaplar beni ikna etti, kehanet bir büyücünün ya da başka birinin suya bakarak, bakla atarak ortaya koydukları değildi burada, aksine kişinin atalarından ona miras kalan bir özelliği, içinden gelen sesleri dinlemesi ve kendi yorumlama gücüydü. Kısacası kehanete yeni bir bakış açısı vermiş oldular, sağ olsunlar.

Okul zamanı malum, toplantılardan erken ayrılmam gerekiyor, ben kalktıktan sonra neler konuşuldu hep aklım bizimkilerde kalıyor. Yapacak bir şey yok, annelik…

Kitap için son cümlem, mutlaka okuyun…



Altını Çizdiklerimiz:

Sayfa 51: Bir kız baba evinde, hayatının geri kalanını sürgünde yaşayacak bir kadın olmak üzere neden büyütülür?

Sayfa 61: Hepimiz kendi ahiretimize tahammül etmek zorundayız.

Sayfa 64: Yine de intihar ihanete verilmiş korkakça bir cevap gibiydi.

Sayfa 66: Acımasızlık zayıflara göredir.

Sayfa 71: Bir hiçsin adeta. Tutulmamış bir söz gibi. Bunun telafisi yok şimdi.

Sayfa 74: Yüreğimizde bu ateşi yakan tanrılar mı, yoksa her birimiz derin arzularımızı tanrı haline mi getiriyoruz?

Sayfa 76: Adalete hasretim, ama adaletin ne olduğunu bilmiyorum. İhanete uğramak kötü. İnsanın ihaneti kaçınılmaz kıldığını bilmesi daha da kötü.

Sayfa 76: Hepimiz tesadüfiyiz, koşullara bağlıyız. İçerleme aptalca ve yüce gönüllülükten uzak bir duygu, öfke bile yetersiz.

Sayfa 187: Erkekler kadınlar için sadakatsiz, değişken yakıştırmalarında bulunurlar ve bu lafları her daim tehdit altında olan cinsel onurlarından kaynaklanan bir kıskançlık içinde söyleseler de, sözlerinde doğruluk payı vardır. Biz hayatımızı, varlığımızı değiştirebiliriz; istesek de istemesek de değiştiriliriz. Ay değiştiği halde nasıl ki tekse, biz de bakire, eş, anne, büyükanneyizdir. Erkekler ise bütün o tez canlılıklarına rağmen neyse odurlar, togalarını giydikten sonra bir daha değişmezler, bu yüzden bu katılığı bir erdem haline getirir ve onu yumuşatıp kendilerini özgürleştirebilecek her şeye direnirler.

Sayfa 189: Bence insan büyük bir mutluluğu kaybedip de onu hatırlamaya çalıştığında, üzüntüye davetiye çıkarmış olur yalnızca; halbuki sürekli mutluluğu düşünmezse onu yüreğinde ve bedeninde bulabilir kimi zaman, sessiz, sedasız ama kalıcı.




 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: