21 Aralık 2016 Çarşamba

Lolita ~07 Aralık 2016

Aralık ayı yazarımız Vladamir Nabokov ve o ünlü kitabı Lolita. Gündemimizde cinsel istismara ve tecavüze yönelik bir kanun tasarısı varken, kaderin oyunu mudur bilinmez ama bizim kulüp kuramızdan da bu kitabın çıkması, insana isabetin böylesi dedirtiyor. Edebiyata, romana ya da kitaplara ilgi duymayan herkes Lolita’yı duymuştur. İki kere filmi çekilmiş olması, bu eserin gücünü okumadan da gösteriyor.

Zordu Lolita’yı okumak, hem de çok zor. Anne olarak, özellikle 11 yaşında bir kız annesi olarak, 12 yaşında bir kız çocuğuna öncelikle ilgi duyan ama daha sonrasında cinsel olarak da kızı kullanan bir adamın hikayesini okumak ve bu konu ancak bu kadar güzel anlatılırdı demek. 1962’de Kubrick tarafından çekilen filmi izlemedim, ama 1997’de Lyne tarafından çekileni izlemiştim. Kitabı okumadan önce bana filmden ne hatırlıyorsun diye sorsalar, sadece bir “Hiç!...” duyarlardı. Kesinlikle karşıyım, kitapları senaryolaştırıp, filmini çekmeyelim… Büyüsü yok oluyor.

Kitaba girmemişiz bile. Kitabın iç sayfasında Lolita başlığının altında “Beyaz Irktan Dul Bir Erkeğin İtirafları” yazmaktadır. Bir erkeğin, kız çocuklarına duyduğu bu ilgi, 12 yaşındaki Lolita’ta duyduğu o arzu için kızın annesi ile evlenmesi… Kitap bizi sarstı. Belki bu kadar merak uyandırarak okuduğumuz için sarstı, belki de biraz içselleştirmek bizi ürküttü. Yer yer hepimiz kapıldık Humbert’in kendini ifade edişine. Okuyucusu ile yani bizlerle sık sık da iletişim kuruyor, sanki dalga geçer gibi, bazen mürekkep yalayan okuyucusu oluyoruz, bazen aklı başında olan okuyucusu, bazen de eski moda okuyucusu… Okuyucusu ile bu kadar etkileşimde olunca da bizi kitabın içine sürüklerken tam da aklımızdaki soruları soruveriyor. Öyle betimlemeler verdi ki, kıza suç bulmaya kalktık, yargıladık. Günümüzde tecavüz davalarında da “rızası olmak” hafifletici bir öğe değil mi? Yok, hayır, olgun bir insanın bir çocuğun ne kadar isteği, rızası olursa olsun, bunu yapmaya hakkı yok. Hepimiz hem fikiriz bunda. Anneannelerimiz ister on dörtlerinde evlendirilmiş olsunlar, ister on ikilerinde. Değişiyorsa etrafımızda her şey, bir zahmet bunları da artık kabullenelim. Bu arada kız ya da erkek çocuğu olması da hiçbir şeyi değiştirmez.

Humbert’i yargılarken bile hafifletici olgular çerçevesinde dolaştık. İnsanlığın bildiğimiz ve hatta bilmediğimiz tarihinden beri çocuklara duyulan cinsel arzu ne yazık ki var. Belki tarihi genetiğimizde kodlu bu, bazı yönlerimiz gibi kimimizde eğitilmiş kimimizde eğitilememiş. Ancak, günümüzde her türlü teknolojik gelişime ayak uydururken, lütfen çocuklara kimse el uzatmasın. Ellerimizde pahalı telefonlar ile ilkel duygularımızdan bahsetmeyelim. Freud’a göre en kuvvetli iki dürtü olsa da cinsellik ve şiddet, bir insanın hayatını, geleceğini kimsenin karartmaya hakkı yok. Çok seviyorsanız eğer, bir zahmet bekleyin on sekizine kadar.

Bu kadar tepkili olduğumuz bir konu - Gülnur’un isyanı hala kulaklarımızda olsa gerek, Deniz sen beni hala ikna edemedin aldığım karara ilişkin – nasıl bu kadar mı güzel anlatılmış? Magazinci okuyucumuz Ayşe der ki, Nabokov sinestezikmiş. Sinestezisi ilk kez duyan ben anında açıklama istedim. Bu kişilerde beş duyu organı normal duyu organları gibi çalışmazmış. Örneğin, gördüklerini koklayabilirlerken, duyduklarını tadabilirlermiş. Gelen bir koku onlarda ses olarak algı oluştururmuş. Nabokov, eşi ve çocuğu, üçü de sinestezikmişler.

Nabokov kitabı için çok güzel bir son söz yazmış, önsözlerden daha çok sever oldum bu son sözleri. Bir yazarın diyor, bir konu aklına geldiğinde mutlaka onu yazması gerekir, o öyle aklına gelip de bir kenara atabileceği bir şey olmaz diyor. Bu konuyu zaten öncelikle bir hikayede el alıyor, yıllar sonra ise bu romanı yazıyor. Dört yayın evi ret ediyor, kimi korkuyor basmaktan, kimi erotizmi yerleştirmek istiyor kitaba, kimi ise istismarı uğrayan çocuğun cinsiyetini değiştirmek istiyor. Bu arada kitaptan cinsel içerikli sahneler bekleyenler, kitaba el sürmesin bile, kesinlikle kokuşmuş sahnelerin zerresini bulamayacaklar.

Bu kitabın kabul görme nedeni ise bizce oldukça donanımlı olan Humbert’in – akademik, sanatsever, entelektüel, yakışıklı (ben demedim Humbert dedi) – kitabın sonunda cezalandırılmış olmasıydı. Sonunda her filmde beklediğimiz, her kitapta olmasını istediğimiz, kötünün cezalandırılması bu kitapta en başta sunulduğu için belki de kitabı okumayı başardık.

Nabokov’un betimlemeleri, okuyucu ile kurduğu bağ o kadar sarstı ve etkiledi ki bir çoğumuz Nabokov’dan bir kitap daha okumaya karar verdi.

Selda’cığım, yine mi çok devrik cümlelerim var? Yazıya başlarken kullanmayacağım demiştim ama sonrasında kaybettim kendimi ;).



Altını Çizdiklerimiz:

Bu defa çok şey çizemedik bu kitapta, betimlemeler güzeldi, duygular çok güzel ifade edilmişti. Beni kızın duygularına yönelik iki yer vurdu.

Sayfa 326: Öyle koyu bir çaresizlik vardı ki yüzünde, artık haksızlığın ve çaresizliğin sınırları zorlandığından – zorlanan her sınır kendisini aşan bir şeylerin habercisidir – bu çaresizlik bir an sonra aldırışsız bir bönlüğe dönüşüverecek gibi görünüyordu; yüzündeki anlamsız aydınlık da bundan ötürü olmalıydı.

Sayfa 331: Fakat sonuçta bütün bu meselenin gelip dayandığı korkunç nokta şuydu; o eşi görülmemiş, o hayvanca birlikteliğimiz sırasında gelenekçi Lolita'm yavaş yavaş en sefil aile hayatının bile uzun sürede bu öksüze sunabileceğim en iyi şey olan bu kızılbaşlık bozuntusundan iyi olduğunu fark etmişti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: