Biliyorum, biliyorum, biliyorum…
Çok geç kaldım yazmak için. Bir de ukalalık yapıp bu defa not almayacağım
bakalım not almadan ne kadar yazabiliyorum diye bir karar ile de yola çıkınca,
bu kadar geç kalınca yazmak iyice zorlaştı benim için. Hatta bu kitabın üzerine
bir Ursula kitabı daha okuduk. Ayıp bana, kendimi öncelikle bir esefle
kınıyorum.
2017’nin ilk Ursula
Atölyesi’ndeki kitabımız Rüyanın Öte Yakası’ydı. George Orr, gördüğü “etkili”
rüyalar ile dünyayı değiştirebildiğini keşfetmiş ve etkili rüya görmemek için
kendini ilaçlarla uyuşturmaya çalışan, devletin onu yönlendirdiği psikiyatristi
Haber tarafından “ortada” bir adam olarak tanımlanmaktadır. Ortada, ne mutlu - ne
mutsuz, ne kızgın - ne sakin, ne artı - ne eksi, tam bir ortada karakterdir
George. Haber’in George’a ilk başta inanmadığını söylememize gerek yoktur
sanırım. George, kendini iyileştirmek için Haber’in onu hipnotize etmesine izin
verir. Hipnoz sonucu uykusunda dünyayı yeniden değiştiren George için bu defa
durum değişmiştir, dünya değişirken buna şahit olan ve dolayısıyla da sırrını
bilen biri daha vardır artık, Haber.
Haber hemen Tanrı rolüne soyunur.
George’un rüyalarını öncelikle kendi amaçları ve daha sonra da kendince çizdiği
dünya modeli için kullanmaya başlar. Haber’in geliştirmekte olduğu Arttırıcı
isimli makinayı George’un üzerinde kullanmaya başlayarak, bildiğimiz
bilim-kurgu romanlarındaki çılgın bilim adamları furyasına katılıverir.
Etkili rüyalar sonucunda Haber’in
yine de kontrol edemediği değişiklikler olmaktadır. George bir şekilde kendi
bilinç altında var olan bir sorunu, bir düşünceyi yeni dünyaya katmaktadır. Not
almayınca kitabın içeriğinden çok bahsettim ama burada durmalıyım. Kitabı
okuyup kendi rüyalarınızın ve gerçekliğinizin yolcuğunu yapmalısınız. Bu keyfi
sizden çalamam.
Ursula’nın harika tasvirleri
falan demek istemiyorum artık, bunu hepimiz yeterince konuştuk ama inanın bir
merdiven sahnesi vardı, George, Haber’in ofisine ulaşmaya çalışırken… Film
izlesem bende bu kadar gerçek etkisi yaratırdı. Ursula’nın kitapları için “Neden
filmi çekilmiyor” üzerine de konuştuk
aslında; ama sanırım Ursula’nın anlattığı kadar etkili sahneler
çekemezler…
Kitapta dikkatimizi çeken bir
olaya daha değinmeliyim. George’un etkili rüyaları yüzünden bir çok defa farklı
dünyalarda uyanıyordu. Bu dünyalarda bir çok şey değişiyordu, hiç değişmeyenler
devlet başkanı ve süre gelen felaketlerdi. Bu noktada istek ve dileklerimizin
doğru olarak söylenebilmesinin ne kadar önemli olduğunu görüyorduk. Dünyanın
dışında uzaylılar ile olan savaşın sona ermesini isteyerek, uzaylıların dünyaya
gelmesine sebep olmak gibi… İnsanlar kendi aralarında savaşmaz ise uzaylılar
ile savaşıyor, toplu ölümler savaşlardan olmuyorsa hastalıktan, kıtlıktan ya da
başka bir nedenden kaynaklanıyordu. Kısacası dünya kendi dengesini sağlamak
adına insanlar ne yaparsa yapsın bir yolunu buluyordu.
LeGuin, bizim için kadın üzerine
harika kitaplar yazmış bir yazardır. Yerdeniz serisinin ilk kitaplarında olduğu
gibi bu kitapta da konu ve olaylar tamamen erkek bir kahramanın üzerine odaklanmış
ve bir kadına ise kitapta yardımcı karakter olarak yer verilmişti. Yine de
Heather güçlü bir kadındı.
Etkili rüya ise bambaşka bir
kapıydı bizim için. Rüyalarımızı kontrol etmek, rüyalarımızda neleri nasıl
gördüğümüz, korkularımız, mutluluklarımız, içimizde olan ne varsa,
düşüncelerimizle, mantığımızla bunları ne kadar örtmeye çalışsak da alt
benliğimizin rüyalarımızda etkili olduğu üzerine sohbetimiz. Aramızda Şaman
yolculuklarına çıkanlarımızın bizi daha da aydınlatması ile kitabı özümseyerek,
“vay be” dediğimiz doyurucu bir konuşma… Rüyalarımızı paylaştığımız dakikalar…
Rüyanın Öte Yakası’ndan bir ay
geçtikten sonra kağıtsız kalemsiz aklımda bunlar kalmış. En çok buraya
yakışacak bu söz:
Sürç-ü lisan ettiysek affola!...
Altını çizdiklerimiz:
Sayfa 58: İnsanların ruhlarını sınayan
bu zorlu çağımızın bir başka kurbanıydı.
Sayfa 65: İnsanı insan kılan yalnız ve yalnız diğer insanlar
üzerindeki etkisi ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilerdi; ahlak da insanın
başkalarına iyilikte bulunması, kişinin sosyopolitik bütün içinde üzerine düşen
işlevi yerine getirmesi olarak tanımlamadığı sürece hepten anlamsız bir
terimdi.
Sayfa 99: Her şeyin illa da bir amacı olacak diye bir şey yok,
sanki evren bir makineymiş de her parçasının faydaki bir işlevi varmış gibi
konuşuyorsunuz siz de. Madem öyle, bir galaksinin işlevi nedir? Hayatımızın bir
amacı olup olmadığını bilmiyorum, bunun bir önemi olduğunu da sanmıyorum
açıkçası. Asıl önemli olan bütünün içinde bir parça olmamız. Bir kumaşın içinde
iplik ya da kırdaki bir ot sapı. O nasıl öylece
varsa, biz de öylece varız. Bizim
yaptıklarımız, çimenleri yalayıp geçen rüzgara benziyor.
Sayfa 115: Kimseye hiç bir davaya göbeğinden bağlı olmayanlardan,
eylemde bulunmayanlardan, başka ellerce şekillendirilmemişlerden olmanın
sunduğu sonsuz olanaklar, o sınırsız ve vasıfsız bütünlük: kendinden başka
hiçbir şey olmamaklığıyla her şey olan varlık.
Sayfa 120: Söylediği şeyler ne kadar korkunç olursa olsun sesinde
asla kırgınlıktan, küskünlükten eser olmuyordu. Alınıp gücenmeyen, nefret
etmeyen insanlar var mı sahiden? diye merak etmekten kendini alamadı Heather.
Evrene asla çıkışmayan, terslenmeyen insanlar var mı sahiden? Kötülüğü tanıyan,
ona direnen, ama asla onun etkisi altında kalmayan?
Sayfa 129: Belki başından beri de öyleydi, rüyalardan ibaretti her
şey! Ne olursa olsun, her şey yolunda. Olacağı olmayan bir şeyi
oldurabileceğini sanmıyorsun herhalde? Ne sanıyorsun ki sen kendini! Dünyada
hiçbir şey sebepsiz yere olmaz, olacağı yoksa hiçbir şey olmaz. Hem de asla!
Bunun adına ister gerçek de, ister rüya, ne fark eder ki? Hepsi aynı kapıya
çıkıyor - değil mi?
Sayfa 130: Onun gibi dünyada her şeyin bir sebebi olduğuna, insanın
bir parçası olduğu gibi bir bütünün var olduğuna ve onun parçası olmakla
insanın da bütünlendiğine inanan bir ne olursa olsun asla Tanrı rolüne
soyunmaya heves etmez. Yalnız kendi varlıklarını yadsımış olanların oynamaya
can attığı bir oyundur Tanrıcılık.
Sayfa 137: Radyoyu dinliyordu ama radyo onu dinlemedikten sonra
neye yarardı ki bu. Yapayalnızdı ve yalnızlıkta hiçbir şey gerçek gelmiyordu.
Konuşacak birine ihtiyaç duyuyordu, kim olduğu hiç önemli değildi, yeter ki bir
can olsundu; birilerine neler hissettiğini anlatmalıydı ki, sahiden bir şey
hissedip hissetmediğini anlayabilsin.
Sayfa 165: Kendi kendini hükümsüz kılmaya meyilli, merkezde
terazilenmiş o kişiliğin, acaba seni olaylara savunmacı bir biçimde bakmaya mı
itiyor diye merak ediyorum bu noktada. Kendini kendinden bir an için ayırmaya,
kendi bakış açına dışardan, tarafsız bir gözle bakmaya çalışmanı istiyorum
senden. Kendi dengeni kaybetmekten korkuyorsun sen. Oysa değişim illa dengeni
bozacak diye bir şey yok ki; hayat durağan bir nesne değil ne de olsa. Bir
süreç. Hayatta kımıldamadan durmak olası değil. Akıl düzeyinde sen de
biliyorsun bunu, ama duygusal olarak reddediyorsun. Bir andan sonraki ana
geçildiğinde hiçbir şey aynı kalmıyor, aynı nehirde iki kez yıkanamazsın.
Hayat; evrim; uzay ve zamandan, madde ve enerjiden olma bütün evren, varoluşun
kendisi özü itibarıyla değişim demek zaten.
Sayfa 179: Olanı inkar ettikçe, olmayanın pençesine düşerdi insan,
boşluğu doldurmak için hep birden üşüşen zorlantıların, fantezilerin ve
dehşetlerin pençesine düşerdi.
Sayfa 187: Aşk taş gibi durduğu yerde beklemez, tıpkı ekmek gibi
yapılmalıdır; hep yeniden yapılmalı, taze tutulmalıdır. Yapılıp bittiğinde
birbirlerinin kolları arasında, aşkı tutarak yatıp uyudular.
Sayfa 216: Vakit var. Dönüşler var. Gitmek dönmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum: