12 Şubat 2017 Pazar

Rüyanın Öte Yakası ~ 4 Ocak 2017

Biliyorum, biliyorum, biliyorum… Çok geç kaldım yazmak için. Bir de ukalalık yapıp bu defa not almayacağım bakalım not almadan ne kadar yazabiliyorum diye bir karar ile de yola çıkınca, bu kadar geç kalınca yazmak iyice zorlaştı benim için. Hatta bu kitabın üzerine bir Ursula kitabı daha okuduk. Ayıp bana, kendimi öncelikle bir esefle kınıyorum.

2017’nin ilk Ursula Atölyesi’ndeki kitabımız Rüyanın Öte Yakası’ydı. George Orr, gördüğü “etkili” rüyalar ile dünyayı değiştirebildiğini keşfetmiş ve etkili rüya görmemek için kendini ilaçlarla uyuşturmaya çalışan, devletin onu yönlendirdiği psikiyatristi Haber tarafından “ortada” bir adam olarak tanımlanmaktadır. Ortada, ne mutlu - ne mutsuz, ne kızgın - ne sakin, ne artı - ne eksi, tam bir ortada karakterdir George. Haber’in George’a ilk başta inanmadığını söylememize gerek yoktur sanırım. George, kendini iyileştirmek için Haber’in onu hipnotize etmesine izin verir. Hipnoz sonucu uykusunda dünyayı yeniden değiştiren George için bu defa durum değişmiştir, dünya değişirken buna şahit olan ve dolayısıyla da sırrını bilen biri daha vardır artık, Haber.

Haber hemen Tanrı rolüne soyunur. George’un rüyalarını öncelikle kendi amaçları ve daha sonra da kendince çizdiği dünya modeli için kullanmaya başlar. Haber’in geliştirmekte olduğu Arttırıcı isimli makinayı George’un üzerinde kullanmaya başlayarak, bildiğimiz bilim-kurgu romanlarındaki çılgın bilim adamları furyasına katılıverir.

Etkili rüyalar sonucunda Haber’in yine de kontrol edemediği değişiklikler olmaktadır. George bir şekilde kendi bilinç altında var olan bir sorunu, bir düşünceyi yeni dünyaya katmaktadır. Not almayınca kitabın içeriğinden çok bahsettim ama burada durmalıyım. Kitabı okuyup kendi rüyalarınızın ve gerçekliğinizin yolcuğunu yapmalısınız. Bu keyfi sizden çalamam.

Ursula’nın harika tasvirleri falan demek istemiyorum artık, bunu hepimiz yeterince konuştuk ama inanın bir merdiven sahnesi vardı, George, Haber’in ofisine ulaşmaya çalışırken… Film izlesem bende bu kadar gerçek etkisi yaratırdı. Ursula’nın kitapları için “Neden filmi çekilmiyor” üzerine de konuştuk  aslında; ama sanırım Ursula’nın anlattığı kadar etkili sahneler çekemezler…

Kitapta dikkatimizi çeken bir olaya daha değinmeliyim. George’un etkili rüyaları yüzünden bir çok defa farklı dünyalarda uyanıyordu. Bu dünyalarda bir çok şey değişiyordu, hiç değişmeyenler devlet başkanı ve süre gelen felaketlerdi. Bu noktada istek ve dileklerimizin doğru olarak söylenebilmesinin ne kadar önemli olduğunu görüyorduk. Dünyanın dışında uzaylılar ile olan savaşın sona ermesini isteyerek, uzaylıların dünyaya gelmesine sebep olmak gibi… İnsanlar kendi aralarında savaşmaz ise uzaylılar ile savaşıyor, toplu ölümler savaşlardan olmuyorsa hastalıktan, kıtlıktan ya da başka bir nedenden kaynaklanıyordu. Kısacası dünya kendi dengesini sağlamak adına insanlar ne yaparsa yapsın bir yolunu buluyordu.

LeGuin, bizim için kadın üzerine harika kitaplar yazmış bir yazardır. Yerdeniz serisinin ilk kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da konu ve olaylar tamamen erkek bir kahramanın üzerine odaklanmış ve bir kadına ise kitapta yardımcı karakter olarak yer verilmişti. Yine de Heather güçlü bir kadındı.

Etkili rüya ise bambaşka bir kapıydı bizim için. Rüyalarımızı kontrol etmek, rüyalarımızda neleri nasıl gördüğümüz, korkularımız, mutluluklarımız, içimizde olan ne varsa, düşüncelerimizle, mantığımızla bunları ne kadar örtmeye çalışsak da alt benliğimizin rüyalarımızda etkili olduğu üzerine sohbetimiz. Aramızda Şaman yolculuklarına çıkanlarımızın bizi daha da aydınlatması ile kitabı özümseyerek, “vay be” dediğimiz doyurucu bir konuşma… Rüyalarımızı paylaştığımız dakikalar…

Rüyanın Öte Yakası’ndan bir ay geçtikten sonra kağıtsız kalemsiz aklımda bunlar kalmış. En çok buraya yakışacak bu söz:

Sürç-ü lisan ettiysek affola!...


Altını çizdiklerimiz:

Sayfa 58: İnsanların ruhlarını sınayan bu zorlu çağımızın bir başka kurbanıydı.

Sayfa 65: İnsanı insan kılan yalnız ve yalnız diğer insanlar üzerindeki etkisi ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilerdi; ahlak da insanın başkalarına iyilikte bulunması, kişinin sosyopolitik bütün içinde üzerine düşen işlevi yerine getirmesi olarak tanımlamadığı sürece hepten anlamsız bir terimdi.

Sayfa 99: Her şeyin illa da bir amacı olacak diye bir şey yok, sanki evren bir makineymiş de her parçasının faydaki bir işlevi varmış gibi konuşuyorsunuz siz de. Madem öyle, bir galaksinin işlevi nedir? Hayatımızın bir amacı olup olmadığını bilmiyorum, bunun bir önemi olduğunu da sanmıyorum açıkçası. Asıl önemli olan bütünün içinde bir parça olmamız. Bir kumaşın içinde iplik ya da kırdaki bir ot sapı. O nasıl öylece varsa, biz de öylece varız. Bizim yaptıklarımız, çimenleri yalayıp geçen rüzgara benziyor.

Sayfa 115: Kimseye hiç bir davaya göbeğinden bağlı olmayanlardan, eylemde bulunmayanlardan, başka ellerce şekillendirilmemişlerden olmanın sunduğu sonsuz olanaklar, o sınırsız ve vasıfsız bütünlük: kendinden başka hiçbir şey olmamaklığıyla her şey olan varlık.

Sayfa 120: Söylediği şeyler ne kadar korkunç olursa olsun sesinde asla kırgınlıktan, küskünlükten eser olmuyordu. Alınıp gücenmeyen, nefret etmeyen insanlar var mı sahiden? diye merak etmekten kendini alamadı Heather. Evrene asla çıkışmayan, terslenmeyen insanlar var mı sahiden? Kötülüğü tanıyan, ona direnen, ama asla onun etkisi altında kalmayan?

Sayfa 129: Belki başından beri de öyleydi, rüyalardan ibaretti her şey! Ne olursa olsun, her şey yolunda. Olacağı olmayan bir şeyi oldurabileceğini sanmıyorsun herhalde? Ne sanıyorsun ki sen kendini! Dünyada hiçbir şey sebepsiz yere olmaz, olacağı yoksa hiçbir şey olmaz. Hem de asla! Bunun adına ister gerçek de, ister rüya, ne fark eder ki? Hepsi aynı kapıya çıkıyor - değil mi?

Sayfa 130: Onun gibi dünyada her şeyin bir sebebi olduğuna, insanın bir parçası olduğu gibi bir bütünün var olduğuna ve onun parçası olmakla insanın da bütünlendiğine inanan bir ne olursa olsun asla Tanrı rolüne soyunmaya heves etmez. Yalnız kendi varlıklarını yadsımış olanların oynamaya can attığı bir oyundur Tanrıcılık.

Sayfa 137: Radyoyu dinliyordu ama radyo onu dinlemedikten sonra neye yarardı ki bu. Yapayalnızdı ve yalnızlıkta hiçbir şey gerçek gelmiyordu. Konuşacak birine ihtiyaç duyuyordu, kim olduğu hiç önemli değildi, yeter ki bir can olsundu; birilerine neler hissettiğini anlatmalıydı ki, sahiden bir şey hissedip hissetmediğini anlayabilsin.

Sayfa 165: Kendi kendini hükümsüz kılmaya meyilli, merkezde terazilenmiş o kişiliğin, acaba seni olaylara savunmacı bir biçimde bakmaya mı itiyor diye merak ediyorum bu noktada. Kendini kendinden bir an için ayırmaya, kendi bakış açına dışardan, tarafsız bir gözle bakmaya çalışmanı istiyorum senden. Kendi dengeni kaybetmekten korkuyorsun sen. Oysa değişim illa dengeni bozacak diye bir şey yok ki; hayat durağan bir nesne değil ne de olsa. Bir süreç. Hayatta kımıldamadan durmak olası değil. Akıl düzeyinde sen de biliyorsun bunu, ama duygusal olarak reddediyorsun. Bir andan sonraki ana geçildiğinde hiçbir şey aynı kalmıyor, aynı nehirde iki kez yıkanamazsın. Hayat; evrim; uzay ve zamandan, madde ve enerjiden olma bütün evren, varoluşun kendisi özü itibarıyla değişim demek zaten.

Sayfa 179: Olanı inkar ettikçe, olmayanın pençesine düşerdi insan, boşluğu doldurmak için hep birden üşüşen zorlantıların, fantezilerin ve dehşetlerin pençesine düşerdi.

Sayfa 187: Aşk taş gibi durduğu yerde beklemez, tıpkı ekmek gibi yapılmalıdır; hep yeniden yapılmalı, taze tutulmalıdır. Yapılıp bittiğinde birbirlerinin kolları arasında, aşkı tutarak yatıp uyudular.

Sayfa 216: Vakit var. Dönüşler var. Gitmek dönmektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: