25 Şubat 2017 Cumartesi

Bağışlanmanın Dört Yolu ~ 01 Şubat 2017

Ursula Atölyeleri’miz devam ediyor… Ursula’dan sıkılmadık mı, bıkmadık mı? Mümkün değil! Biz Ursula K. LeGuin’i anlamaya çalıştıkça her yeni kitap bizi büyülemeye devam ediyor. Şubat ayı için seçtiğimiz kitabımız Bağışlanmanın Dört Yolu…

Kitabın adını ilk duyduğumda bildiğimiz klasik kişisel gelişim kitaplarından gibi geldi bana. Cehaletimi lütfen mazur görün, bir kişinin bağışlanmak üzerine bir yolculuğunu beklerken ben bambaşka bir kurgu ile karşılaştım. Gezegenler arasında yolculuklar, özgürlük için başkaldırı, kadınlar, erkekler, köleler, sahipler, iktidar savaşı… Ne varsa insana dair hepsini sığdırmış kitabına LeGuin.

Kitabı Ursula’nın o gizemli isimlendirme yeteneği sonucunda okumak, kimin kim olduğunu anlamak biraz vaktimizi almadı değil. Mesajlaşmalarımızı hatırlıyorum da…
- Bu kitap daha mı zor anlaşılıyor?
- Biraz zor akıyor ama belli bir süre sonra seni içine çekiyor…
Bir de çok gıcık oluyorum, ben daha kitaba başlamadan “Ben bitirdim.” diyen kulüp arkadaşlarıma 😜.

Konudan uzaklaşmadan dönelim kitabımıza. Dört yol, dört ayrı hikaye –İhanetler, Bağışlanma Günü, Halktan Bir Adam, Bir Kadının Kurtuluşu-  gibi dursa da kitap, birbirini bütünleyen hikaye serileri aslında. Zaman kavramına bizler gibi takılmayan Bahar’ın dediği gibi bir gezegenden bir gezegene giderken bir anda 80 yıl geçiyor ve arkanızda bıraktıklarınız çoktan ölmüş oluyorlar.

Dördüncü hikâye ya da bölüm, siz nasıl adlandırmak isterseniz, diğer üç hikâyenin daha kolay anlaşılmasını sağlamak üzere kurguyu net bir şekilde anlatıyor. Ekumen neresi, Hain nerde, Yeowe neresi, Gethen de mi vardı, hangi gezegenin uydusu yoktu? Sizin de kafanız karışacak kitabı okurken, ama Ursula sizi sarsarak tüm kitabı bir anda anlayıvermeniz için tüm olayları harika anlatımıyla okuyucularına sunuyor dördüncü bölümde. Kölelik, sınıf farklılığı, kadınların erkeklerden altta görülmesi, cinsel istismarın efendiler için normal olması… Bir kadının köle olarak doğumu ile başlayan, özgür bir kadın olmak için vazgeçmediği direnişi ile süren inanması güç ama bir o kadar de gerçekçi hayat hikayesi ile. Aslında dördüncü hikayeyi okuduktan sonra diğerleri baştan okumak belki diğerlerini daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Bu bölüm için çok sorguladım kendimi, ben Rakam ile aynı şartlarda olsaydım, onun yaptıklarına cesaret edebilir miydim? Banu, cevabın hala kulağımda, “Edemeyiz, çünkü bizlerin kaybetmekten korktuğu şeyler var. En basit olarak bir annesin!...”

Dört ayrı bölümde dört ayrı başrol oyuncusu var. Üç hikayede başrol kadınlarda iken, asıl bizlerce kitabın anahtar bölümü olan üçüncü hikayede bir erkek başrolü oluyor. Halktan bir adam olan Havzhiva sürekli bir değişim içinde. Kendine ait olduğu bir yer, bir hayat bulmaya çalışıyor. Geleneksel yapı ile kendi değerleri arasında kalarak gezegenler arası geçişler yapıyor. Geleneklerin hakimiyetindeki doğduğu kentine ait olamama hissi ile, yeni bir hayat kurduğu, bilmek üzerine odaklanılan kenti ise aşık olduğu kadın için terk ediyor. Geri gidemeyip, ileri doğru da gidecek yer göremeyince kendi için yana gidiyor. Gittiği yerde ise oraya ait olmayı, orda var olmayı seçiyor. Bir kadın ile birlikte gelenekleri ve bildikleri ışığında yeni bir yaşam kuruyor.

Ursula hayranlığımızın giderek arttığı doğrudur. Bu kitapta zorlandığımız noktada “ya, biz artık tıkanıyor muyuz, anlayamıyor muyuz?” dediğimiz de doğrudur. Bir kere daha anladım, kulüple okunan bir kitap, bu kadar güzel insanlarla üzerinde konuşulan bir kitap insanın ruhunu besliyor, bu toplantılarda ne konuşursak konuşalım büyük bir huzur ve mutluluk ile bir sonrakini iple çektiğimiz doğrudur.

Unutmadan, Yeowe için söylenen o şarkıyı Filiz’in yetenekli kızı İrem bizleri kırmayarak piyanoda çalarak, söyledi. Ürperdiğimiz andır, Filiz’in gözlerindeki gurur hakkıdır. İrem, seni sahnede görmek için sabırsızlanıyoruz. Yüreğine sağlık 😍.



Altını Çizdiklerimiz:

Sayfa 43: “Aramızda huzur olacak mı?” dedi sonunda.
“Huzura ihtiyacın mı var?”
Bir süre sonra hafifçe tebessüm etti kadın.
“Elimden geleni yaparım,” dedi adam.

Sayfa 90: Aynı cinssisiniz, aynı ırk, aynı insanlar, renk bakımından önemsiz bir farklılık dışında her yönüyle tamamen aynı. Bir mal çocuğunu bir sahip olarak yetiştirirseniz, her açıdan bir sahip olur; bunun tersi de geçerli. Yani siz ömürlerinizi aslında var olmayan bu muazzam bölünmüşlüğü korumak için harcıyorsunuz. Benim anlamadığım şey bunun ne kadar dehşet verici bir boyutta israf olduğunu görmemeniz. Ekonomik açıdan demiyorum!

Sayfa 117: Bir seçin hakkı olduğunu bilmek o seçimi yapmaktır. Değişmek veya kalmak: Nehir ve kaya. Halklar kayalardır, tarihçiler nehir. Kayalar nehrin yatağıdır.

Sayfa 152: Hiçbir şeyi dışından değiştiremezsin. Uzakta durmakla, olanları tepeden seyretmekle, genel hatlarını almakla sadece deseni görürsün. Yanlış olanı, eksik olanı. Tamir etmek istersin. Ama yamayamazsın. İçinde olman gerek, onu dokuman. Dokumanın bir parçası olman gerek.

Sayfa 155: “Toprak üzerine toprak ile yapılan çizgiler ve renkler bilgi ihtiva edebilir. Bütün bilgiler yereldir. Bütün gerçek de kısmi,” dedi Havzhiva annesinin yani Güneş’in Varisi’nin yabancı tacirlerle konuşurken takındığı tavrın bir taklidi olduğunu bildiği rahat, teklifsiz bir vakarla. “Hiçbir gerçek başka bir gerçeği gerçek dışı yapamaz. Bütün bilgi, tüm bilginin bir kısmıdır. Gerçek bir çizgi, gerçek bir renk. Bir kez daha büyük deseni görürsen, dönüp parçayı bütün zannetmeye devam edemezsin.”

Sayfa 158: Adam gülümsedi. “Ben isyankar değilim.”
“Pöh!” dedi kadın yine. “İsyankar değil misin? Sen tam göbeğinde, bütün hareketlerin kalbinde değil miydin başından beri?”
“A, tabii,” dedi adam. “Ama isyankar bir ruhla değil. İsyan insanın ruhunda olmalı. Benim işim kabullenmek. Rıza dolu bir ruhu barındırmak. Yetişirken bunu öğrendim ben. Bunu kabul ettim. Dünyayı değiştirmemeyi. Sadece ruhta bir değişim. Öyle olsun ki dünyada bir değişim olabilsin. Dünyada hakkıyla bir değişim olabilsin.”

Sayfa 159: “Yürümeyi,” dedi adam. “Kendi halkımla yürümeyi öğrendim.”

Sayfa 168: Ama rıza göstermek ya da reddetmek nedir bilmiyordum. Bunlar hürriyetin sözleridir.


Sayfa 174: Benim bütün söyleyebileceğim hem kadın, hem erkek olarak en kolay cinselliğimiz konusunda köle edilebiliyor olabildiğimizdir. Hatta hür erkekler ve kadınlar olarak hürriyetimizi en zor muhafaza edebildiğimiz yer de orası diyebiliriz. Tenin siyasi düzenleri iktidarın köküdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum: