Ursula Atölyeleri’miz devam
ediyor… Ursula’dan sıkılmadık mı, bıkmadık mı? Mümkün değil! Biz Ursula K.
LeGuin’i anlamaya çalıştıkça her yeni kitap bizi büyülemeye devam ediyor. Şubat
ayı için seçtiğimiz kitabımız Bağışlanmanın Dört Yolu…
Kitabın adını ilk duyduğumda
bildiğimiz klasik kişisel gelişim kitaplarından gibi geldi bana. Cehaletimi
lütfen mazur görün, bir kişinin bağışlanmak üzerine bir yolculuğunu beklerken
ben bambaşka bir kurgu ile karşılaştım. Gezegenler arasında yolculuklar,
özgürlük için başkaldırı, kadınlar, erkekler, köleler, sahipler, iktidar savaşı…
Ne varsa insana dair hepsini sığdırmış kitabına LeGuin.
Kitabı Ursula’nın o gizemli
isimlendirme yeteneği sonucunda okumak, kimin kim olduğunu anlamak biraz
vaktimizi almadı değil. Mesajlaşmalarımızı hatırlıyorum da…
- Bu kitap daha mı zor
anlaşılıyor?
- Biraz zor akıyor ama belli bir
süre sonra seni içine çekiyor…
Bir de çok gıcık oluyorum, ben
daha kitaba başlamadan “Ben bitirdim.” diyen kulüp arkadaşlarıma 😜.
Konudan uzaklaşmadan dönelim
kitabımıza. Dört yol, dört ayrı hikaye –İhanetler, Bağışlanma Günü, Halktan Bir
Adam, Bir Kadının Kurtuluşu- gibi dursa
da kitap, birbirini bütünleyen hikaye serileri aslında. Zaman kavramına bizler
gibi takılmayan Bahar’ın dediği gibi bir gezegenden bir gezegene giderken bir
anda 80 yıl geçiyor ve arkanızda bıraktıklarınız çoktan ölmüş oluyorlar.
Dördüncü hikâye ya da bölüm, siz
nasıl adlandırmak isterseniz, diğer üç hikâyenin daha kolay anlaşılmasını sağlamak
üzere kurguyu net bir şekilde anlatıyor. Ekumen neresi, Hain nerde, Yeowe
neresi, Gethen de mi vardı, hangi gezegenin uydusu yoktu? Sizin de kafanız karışacak
kitabı okurken, ama Ursula sizi sarsarak tüm kitabı bir anda anlayıvermeniz
için tüm olayları harika anlatımıyla okuyucularına sunuyor dördüncü bölümde. Kölelik,
sınıf farklılığı, kadınların erkeklerden altta görülmesi, cinsel istismarın
efendiler için normal olması… Bir kadının köle olarak doğumu ile başlayan,
özgür bir kadın olmak için vazgeçmediği direnişi ile süren inanması güç ama bir
o kadar de gerçekçi hayat hikayesi ile. Aslında dördüncü hikayeyi okuduktan
sonra diğerleri baştan okumak belki diğerlerini daha iyi anlamanızı
sağlayacaktır. Bu bölüm için çok sorguladım kendimi, ben Rakam ile aynı
şartlarda olsaydım, onun yaptıklarına cesaret edebilir miydim? Banu, cevabın
hala kulağımda, “Edemeyiz, çünkü bizlerin kaybetmekten korktuğu şeyler var. En
basit olarak bir annesin!...”
Dört ayrı bölümde dört ayrı
başrol oyuncusu var. Üç hikayede başrol kadınlarda iken, asıl bizlerce kitabın anahtar
bölümü olan üçüncü hikayede bir erkek başrolü oluyor. Halktan bir adam olan
Havzhiva sürekli bir değişim içinde. Kendine ait olduğu bir yer, bir hayat
bulmaya çalışıyor. Geleneksel yapı ile kendi değerleri arasında kalarak
gezegenler arası geçişler yapıyor. Geleneklerin hakimiyetindeki doğduğu kentine
ait olamama hissi ile, yeni bir hayat kurduğu, bilmek üzerine odaklanılan kenti
ise aşık olduğu kadın için terk ediyor. Geri gidemeyip, ileri doğru da gidecek
yer göremeyince kendi için yana gidiyor. Gittiği yerde ise oraya ait olmayı,
orda var olmayı seçiyor. Bir kadın ile birlikte gelenekleri ve bildikleri
ışığında yeni bir yaşam kuruyor.
Ursula hayranlığımızın giderek
arttığı doğrudur. Bu kitapta zorlandığımız noktada “ya, biz artık tıkanıyor
muyuz, anlayamıyor muyuz?” dediğimiz de doğrudur. Bir kere daha anladım,
kulüple okunan bir kitap, bu kadar güzel insanlarla üzerinde konuşulan bir
kitap insanın ruhunu besliyor, bu toplantılarda ne konuşursak konuşalım büyük
bir huzur ve mutluluk ile bir sonrakini iple çektiğimiz doğrudur.
Unutmadan, Yeowe için söylenen o
şarkıyı Filiz’in yetenekli kızı İrem bizleri kırmayarak piyanoda çalarak,
söyledi. Ürperdiğimiz andır, Filiz’in gözlerindeki gurur hakkıdır. İrem, seni
sahnede görmek için sabırsızlanıyoruz. Yüreğine sağlık 😍.
Altını Çizdiklerimiz:
Sayfa 43: “Aramızda huzur olacak
mı?” dedi sonunda.
“Huzura ihtiyacın mı var?”
Bir süre sonra hafifçe tebessüm
etti kadın.
“Elimden geleni yaparım,” dedi
adam.
Sayfa 90: Aynı cinssisiniz, aynı
ırk, aynı insanlar, renk bakımından önemsiz bir farklılık dışında her yönüyle
tamamen aynı. Bir mal çocuğunu bir sahip olarak yetiştirirseniz, her açıdan bir
sahip olur; bunun tersi de geçerli. Yani siz ömürlerinizi aslında var olmayan
bu muazzam bölünmüşlüğü korumak için harcıyorsunuz. Benim anlamadığım şey bunun
ne kadar dehşet verici bir boyutta israf olduğunu görmemeniz. Ekonomik açıdan
demiyorum!
Sayfa 117: Bir seçin hakkı
olduğunu bilmek o seçimi yapmaktır. Değişmek veya kalmak: Nehir ve kaya.
Halklar kayalardır, tarihçiler nehir. Kayalar nehrin yatağıdır.
Sayfa 152: Hiçbir şeyi dışından
değiştiremezsin. Uzakta durmakla, olanları tepeden seyretmekle, genel hatlarını
almakla sadece deseni görürsün. Yanlış olanı, eksik olanı. Tamir etmek
istersin. Ama yamayamazsın. İçinde olman gerek, onu dokuman. Dokumanın bir
parçası olman gerek.
Sayfa 155: “Toprak üzerine toprak
ile yapılan çizgiler ve renkler bilgi ihtiva edebilir. Bütün bilgiler yereldir.
Bütün gerçek de kısmi,” dedi Havzhiva annesinin yani Güneş’in Varisi’nin
yabancı tacirlerle konuşurken takındığı tavrın bir taklidi olduğunu bildiği
rahat, teklifsiz bir vakarla. “Hiçbir gerçek başka bir gerçeği gerçek dışı
yapamaz. Bütün bilgi, tüm bilginin bir kısmıdır. Gerçek bir çizgi, gerçek bir
renk. Bir kez daha büyük deseni görürsen, dönüp parçayı bütün zannetmeye devam
edemezsin.”
Sayfa 158: Adam gülümsedi. “Ben
isyankar değilim.”
“Pöh!” dedi kadın yine. “İsyankar
değil misin? Sen tam göbeğinde, bütün hareketlerin kalbinde değil miydin
başından beri?”
“A, tabii,” dedi adam. “Ama
isyankar bir ruhla değil. İsyan insanın ruhunda olmalı. Benim işim kabullenmek.
Rıza dolu bir ruhu barındırmak. Yetişirken bunu öğrendim ben. Bunu kabul ettim.
Dünyayı değiştirmemeyi. Sadece ruhta bir değişim. Öyle olsun ki dünyada bir
değişim olabilsin. Dünyada hakkıyla bir değişim olabilsin.”
Sayfa 159: “Yürümeyi,” dedi adam.
“Kendi halkımla yürümeyi öğrendim.”
Sayfa 168: Ama rıza göstermek ya
da reddetmek nedir bilmiyordum. Bunlar hürriyetin sözleridir.
Sayfa 174: Benim bütün
söyleyebileceğim hem kadın, hem erkek olarak en kolay cinselliğimiz konusunda köle
edilebiliyor olabildiğimizdir. Hatta hür erkekler ve kadınlar olarak
hürriyetimizi en zor muhafaza edebildiğimiz yer de orası diyebiliriz. Tenin
siyasi düzenleri iktidarın köküdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum: